Görüşler

Türkiye-ABD ilişkilerinde kriz Washington’da ne konuşuluyor? 

Türkiye-ABD ilişkilerinde kriz Washington’da ne konuşuluyor? 

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü  Prof. Dr. Fuat Keyman, ABD’de Türkiye’ye yönelik mevcut yaklaşımları analiz ediyor. 

E.Fuat Keyman 

Son dönemde Washington ve Chicago’da bulundum. Türkiye-ABD ilişkilerinde, Washington’da neler konuşuluyor, nasıl bir tavır ve söylem hakim; bu sorulara yanıt arıyorum.Daha geneldeyse, birbirlerini stratejik ortak/müttefik gören bu iki aktörün son dönemde yaşadıkları ve giderek derinleşen krize 2019 yılında çözüm bulunabilir mi? sorusu var kafamda. 

Türkiye-ABD ilişkilerinde, yapılan tüm toplantılara ve yapıcı girişimlere rağmen, büyük bir “güven krizi” yaşanıyor. Ne Ankara Washington’a ne de Washington Ankara’ya güveniyor. Üstelik güven krizinin giderek derinleştiğini ve yapısallaştığını da görüyoruz. 

“Türkiye-ABD ilişkilerinde, yapılan tüm toplantılara ve yapıcı girişimlere rağmen, büyük bir ‘güven krizi’ yaşanıyor. Ne Ankara Washington’a ne de Washington Ankara’ya güveniyor.” 

Güven kriziyle birlikte, Türkiye-ABD ilişkilerinde, “strateji”, “taktik” ve “vizyon” temelinde, gerek Suriye odaklı bölgeye bakışta gerekse de Rusya ve Çin odaklı küresel düzlemde, ayrışma ve farklılaşma giderek yaygınlaşıyor.   

Türkiye ve ABD ilişkilerinde, benzeşme değil ayrışma, ortaklık değil güven krizi, birlikte hareket değil, farklılaşma ön plana çıkmış durumda. 

“Stratejik Müttefik” olmanın son kullanım tarihi gelmiş; müttefik olmanın tam aksine, güvensizlik, birbirini cezalandırmaya dönük hareket tarzı, ve farklı ortaklar arama kararı ve girişimi, her iki aktör tarafından tercih ediliyor gözüküyor.  

Şüphesiz, giderek derinleşen krizi yaratan, hepimizin bildiği nedenler var. 15 Temmuz darbe girişiminden Suriye’de ABD-PKK/PYD/YPG ilişkisine; Halk Bankası krizinden Rahip Bronson krizine kadar uzanan geniş bir yelpaze de, “güven-strateji-vizyon krizi”nin oluşması ve genişlemesine neden olan sorunlar var.   

Bununla birlikte, bir tarafta “Suriye meselesi ve ABD-PYD/YPG ilişkisi”, diğer tarafta “ABD-Türkiye-Rusya” ilişkisi, yaşanan çok boyutlu krizin ve ayrışmanın esas eksenlerini oluşturuyorlar. Bu iki eksen, Türkiye-ABD ilişkilerine 2019 yılında damga vuracak ve bu ilişkilerin geleceğini şekillendirecek. 

TÜRKİYE SÖYLEMİ DEĞİŞİYOR 

Peki, Washington’da bu eksenlerle ilgili neler konuşuluyor, nasıl bir tavır ve söylem hakim? 

Birincisi, geçmiş dönemden farklı Türkiye-ABD ilişkilerine yaklaşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan merkezli ve “anti-Erdoğan” eksenli yaklaşımdan artık vazgeçilmeye başladığını gözlemliyoruz; 

İkincisi, özellikle bölgesel ve küresel boyutlarda, Washington’a yapılan, “Türkiye’den vazgeçmek zamanı gelmiştir”, “Türkiye ile ortaklık ve birlikte iş yapma süreci bitsin” ve “Türkiye bölgede önemli bir aktör artık değildir” önerileri etki ve önem olarak artık zayıflıyor; 

Üçüncüsü, Türkiye’den vazgeçin önerilerinin tam aksi yönde “Türkiye’nin özellikle bölgesel ve küresel olarak kilit aktör ve bölgesel güç olarak önemi”nin tekrardan kabul edildiği ve bu temelde Washington’da Türkiye üzerine ilginin giderek arttığını görüyoruz; 

Dördüncüsü, Türkiye’ye artan ilginin nedenlerinden biri olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesi Washington’da “Türkiye’yi Rusya’ya kaybetmek ve Rusya’nın bölgesel ve küresel etkisinin artması” endişesini yaratıyor. Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerini derinleştirmesinde bir amacının da Türkiye’nin AB, Avrupa,  NATO, ABD’den, en genelde de Batı’dan kopmasını sağlamak olduğu düşünülüyor. Washington’da görüştüğüm aktörlerin çoğunda, Türkiye-Rusya’ya ne kadar yaklaşırsa Türkiye-Batı’dan o kadar uzaklaşacaktır; bunun sonucunda da, Rusya ABD’ye ve Batı blokuna karşı gücünü artırmış olacaktır düşüncesi var; 

Beşincisi, Washington’da, Türkiye’yi Rusya ile ilişkilerini derinleştirmek için cezalandırmak kadar, Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek, iş birliği içinde olmanın önemli olduğu da konuşuluyor. Son dönemde Türkiye-Rusya ilişkilerinin önemli bir boyutu olan S-400’lerin alımı için Türkiye’ye karşı cezalandırıcı ve tehdit edici bir söylem ile eş zamanlı olarak Suriye’de “güvenli bölge oluşturma ve yönetmek için” Türkiye ile iş birliği yapmak ve birlikte hareket etmek söylemini Washington’da eş zamanlı duyuyorsunuz. Washington’da konuştuğum Türkiye uzmanlarından, özellikle güvenlik uzmanlarından, “Suriye’de güvenli bölgeyi Türkiye ve ABD birlikte yönetebilir” önerisini de duydum. 

“Washington’da Türkiye konuşması değişiyor; Türkiye’ye ilgi giderek artıyor ama Türkiye-Amerika ilişkilerindeki güven, strateji, taktik ayrışması ve krizi devam ediyor.” 

Altıncı ve en önemli yeni boyut, “Trump etkisi” dediğim, Washington’daki yönetiminin bugünkü kurumsal ve aktör düzeyindeki kutuplaşmış, parçalanmış ve dağınık yapısı. Trump’ın yönetim biçimi Türkiye için risk oluşturuyor. Bu konuya bundan sonraki yazımda açıklık getireceğim. Fakat Washington’da sadece Trump-Demokratlar, Trump-Cumhuriyetçiler ilişkisinde ciddi sorunlar yaşanmıyor. Daha da önemlisi, Beyaz Saray’da Trump’ın yönetim grubu ile Trump arasında da ciddi sorunlar yaşanıyor. Trump, Türkiye’nin güvenemeyeceği bir yönetim sergiliyor. 

Örneğin, Washington’a gelmeden önce gelmeden önce, Trump, herkesi şok eden, “Amerikan askerlerinin Suriye’den çekileceği” açıklamasını yaptı. Trump’ın açıklamalarından sonra, Pompeo ve Bolton’un, Türkiye ziyareti öncesi, PYD-YPG için “Türkiye’yi ikaz eden” açıklamaları üzerine, diplomatik sorun yaşandı. Bolton ve ekibi, Sn. İbrahim Kalın haricinde kimseyi göremeden, Türkiye’den ayrıldı. Trump, “Türkiye’yi ekonomik olarak harap ederiz” tehdidinde bulundu. Arkasından, Trump-Erdoğan telefon konuşması yapıldı. İlişkiler biraz düzelir gibi oldu. Trump, bu sefer, “Türkiye ile ticaret ilişkilerimizi güçlendirmek istiyoruz” dedi. Türkiye-ABD arasında, gerek S-400 alımı gerekse de Suriye ve güvenli bölge üzerine diplomasi sürüyor.   

Bugün geldiğimiz noktada, Trump’ın tek taraflı Suriye’den çekilme açıklaması gerçekleşmedi; ABD-PYD/YPG ilişkisi devam ediyor; bu da, Türkiye’nin Suriye ile ilgili güvenlik temelinde atacağı adımları atamaması anlamına geliyor. Trump’ın Suriye’den askerlerimiz çekiliyor açıklaması ve sonrası gelişen süreç, ilk başta Türkiye lehineyken Türkiye’nin elini bağlayıcı bir nitelikte aldı, Türkiye için kafa karışıklığı yaratan bir muğlaklık ortamını yarattı. Türkiye, Trump’a güvenerek hareket etmemeli.  

Washington’da Türkiye konuşması değişiyor; Türkiye’ye ilgi giderek artıyor ama Türkiye-Amerika ilişkilerindeki güven, strateji, taktik ayrışması ve krizi devam ediyor. 2019’da bu ayrışma devam edecek gözüküyor. Peki, Ankara Washington’u nasıl okumalı, Türkiye ne yapmalı? Bu soruyu bundan sonraki yazımda yanıtlamaya çalışacağım. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir