Görüşler

Venezuela’da kriz rekabet ve darbe ihtimali

Venezuela’da kriz rekabet ve darbe ihtimali

Süleyman Demirel Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren Emrah Kaya, Venezuela’da yaşanan süreci değerlendiriyor.

Soğuk Savaş’ın bittiği dönemde Batı ülkeleri artık liberal düşüncenin dünyaya hâkim olacağı kanısındaydı. Ancak sol düşünceye sahip olan Hugo Chavez, 1999 yılında Venezuela’da seçimi kazanarak iktidara geldi. Chavez’in başarısından sonra 14 bölge ülkesinde daha sol partiler iktidara geçti. Latin Amerika’yı arka bahçesi olarak gören ABD’nin ise bölgeyi kendi haline bırakmaya niyeti yoktu. ABD, Chavez yönetiminin değişmesi için darbe girişiminden toplumsal olaylara kadar birçok yolu denedi. Ancak Chavez, ABD’nin girişimlerine karşı direnmeyi başardı. 2013 yılına gelindiğinde ise Chavez hayatını kaybetti ve yerine Nicolas Maduro geçti. 

Maduro, Chavez gibi karizmatik bir lider değildi. Ayrıca aynı yıl petrol fiyatları düşüşe geçti. Bu durum Venezuela ekonomisini olumsuz etkilenmesine ve muhalefetin güçlenmesine neden oldu. ABD ve muhalefet, ülkedeki siyasi ve ekonomik sorunları körüklemeye çalıştı. Maduro ise ülke yönetiminde daha sert politikalar izlemeye ve otoriteleşmeye başladı. Kısaca Maduro, ülke yönetimini ABD destekli sağ muhalefete bırakmama noktasında kararlı olduğunu ortaya koydu.  

KRİZİN ORTAYA ÇIKIŞI  

Maduro, ABD yanlısı muhalefetin 2015’te parlamentoda çoğunluğu ele geçirmesi üzerine yeni bir anayasa hazırlamak iddiasıyla Kurucu Meclis’i kurdu. 2017’de yapılan seçime halkın %41’i katıldı ve Kurucu Meclis’in neredeyse tamamı Maduro taraftarı isimlerden meydana geldi. Kurucu Meclis, Ulusal Meclis’in yetkilerini elinden aldı. Ancak ABD, Ulusal Meclis’i tanıdığını ve ekonomik ambargo uygulayacağını açıkladı. Mayıs 2018’de yapılan seçimleri tekrar Maduro kazandı. Maduro’nun seçimle gitmeyeceği anlaşılınca Ulusal Meclis’in Başkanı ve muhalefetin yeni lideri Juan Guaido, 23 Ocak’ta kendisini ülkenin yeni başkanı olarak ilan etti. Guaido’nun kararına ABD ve çeşitli ülkeler olumlu cevap verirken Türkiye, Rusya, Çin ve İran, Maduro’yu tanımaya devam edeceklerini açıkladı. Kısaca, Venezuela’daki kriz uluslararası bir boyut kazanırken yanlış politikalar ile ambargo Venezuela halkının ekonomik olarak zor bir döneme girmesine neden oldu.  

Kısa bir süre önce ise Maduro’nun seçimlerin yanı sıra toplumsal olaylarla iktidardan uzaklaştırılamaması ve Kurucu Meclis adımı karşısında ABD, meşru yönetime karşı harekete geçti. İlk olarak ekonomik ambargo uyguladı ve Venezuela’nın günlük 2.5 milyon varil olan petrol üretimi 1.5 milyon varilin altına düştü. Daha sonra Guaido’yu geçici başkan olarak tanıdı ve söz konusu ismin uluslararası alanda tanınmasına destek verdi. Üçüncü olarak Venezuela’ya ilişkin kararlarında Guaido’yu muhatap aldı ve örneğin Venezuela’nın ABD bankalarında bulunan hesapların kontrol hakkını Guadio’ya verdi.  

ABD, Guaido’ya destek verirken Guaido ise taraftarlarını sokaklara çağırmakta ve Maduro’yu devirmek için ordu ile görüşmeler gerçekleştirmektedir. Ancak şu ana kadar bazı sınırlı askeri girişimler olsa da üst rütbeli askerlerin Maduro’yu desteklediğini söylemek mümkündür. Venezuela’da yaşanan kriz, ayrıca bölgeyi de olumsuz etkilemektedir. Örnek olarak Venezuela’nın komşusu olan Brezilya ve Kolombiya, göç sorunu nedeniyle Maduro’ya karşı cephe almış durumdadır. Hatta kısa bir süre önce ABD’nin Brezilya ile Kolombiya aracılığıyla Venezuela’ya müdahale edileceği iddia edilmiştir. Diğer yandan ise bölgede Venezuela’yı destekleyen ülkelerde bulunmaktadır. Bunun en başında Küba, Bolivya ve Nikaragua gelmektedir. Bu nedenle krizin bölge ülkelerinin kamplaşmasına neden olurken gittikçe derinleştiği de söylenebilir. 

ABD-RUSYA REKABETİ 

ABD, 1823’teki Monroe Doktrini ile Latin Amerika’nın kendi “arka bahçesi” olduğunu ilan etmiştir. Doktrin ile Amerika kıtası dışındaki güçlerin bölgeye müdahalesi engellenmeye çalışılmış ve bölge ülkelerinin ABD uydusu haline gelmesi amaçlanmıştır. Ancak 300 yıl boyunca sömürge olan bölge insanlarında ABD’ye ve kapitalist sisteme karşı bir tepki oluşmuştur. Neticede sol ideolojiyi benimseyen gruplar ortaya çıkmış ve bu gruplar ABD’ye yakın olan sağcı iktidarları devirmeye çalışmıştır. Bunun karşısında ise ABD, çıkarlarını korumak için bölge ülkelerine müdahale etmeye başlamıştır. Bu müdahale bazı ülkelerde ordudaki ABD yanlısı komutanlar aracılığıyla darbe şeklinde gerçekleşmiştir. Aynı Kondor Planı gibi operasyonlar ile de ABD’ye karşı olan isimler ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. 

Ambargo, Guadio’yu tanıma gibi adımların yanı sıra ABD, Maduro yönetimine karşı darbe ve askeri müdahale ihtimalini göz ardı etmemektedir. ABD Başkanı Donald Trump, sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar ile bunun mesajını uzun zaman önce vermiştir. Bu noktada ABD, ülkedeki insani krizin derinleşmesini sağlayarak darbe veya askeri müdahaleyi meşru kılmaya çalıştığı söylenebilir. Ayrıca toplumsal olayları körükleyerek Maduro’nun ülkeyi yönetemediğine dair düşünceyi güçlendirmeye çalıştığı savunulabilir. Diğer yandan ise ABD, Maduro’nun halk desteğini kaybetmesi ve Guadio’nun güçlenmesi için Venezuela’ya insani yardım göndereceğini açıkladı. Ancak Maduro yönetimi yolları kapatarak bu yardımı kabul etmedi. 

Kısaca Latin Amerika tarihi incelendiğinde öncelikle ortaya çıkan sonuç merkez ülke ABD’nin çevre ülkeler üzerinde nüfuz kurarak bu ülkeleri kontrol etmeye çalıştığıdır. Böylelikle çevre ülkenin kaynakları ve sermayesi merkez ülkeye aktarılabilecektir. Venezuela’daki kriz sürecinde ABD’nin izlediği politikalarda bunu görmek mümkündür. Merkez ülke ABD, çevre ülke olarak görmek istediği Venezuela’da muhalefeti kullanarak amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Çünkü özellikle Venezuela’nın petrol ve altın gibi yeraltı kaynakları ABD’nin dikkatini çekmektedir.  

Rusya ise Maduro yönetiminin devam etmesini istemektedir. Rusya, Venezuela’ya yönelik yaptığı açıklamalarda ABD’nin uluslararası hukuka aykırı politikaları izlediğini ve Venezuela’nın içişlerine karıştığını dile getirmektedir. Açıklamalarda ayrıca ABD’nin Venezuela’da darbe yapmaya çalıştığının da altı çizilmektedir. 2000 sonrası bozulan Venezuela-ABD ilişkileri karşısında Chavez ve Maduro, Rusya ile ilişkilerini sıklaştırmaya çalışmıştır. Hatta Maduro’nun Rusya ile Karakas’ın kuzeydoğusunda bulunan La Orchila adasına askeri üs kurulması konusunda anlaştığı açıklandı. Bu üssün seçilmesinde ABD’ye önemli bir mesaj içerdiği düşünülebilir. Çünkü La Orchila üssü 2002 darbesi sırasında Hugo Chavez’in darbeciler tarafından götürüldüğü üstü. 

Suriye örneğinde de görüldüğü gibi Rusya’nın ABD karşısında sol yönetimleri ve müttefiklerini koruduğunu söylemek mümkündür. ABD, karşısında “çok kutuplu dünya düzeninin” kurulmasını hedefleyen Rusya bu sayede ABD’nin gücünün bölünmesini istemektedir. 2010’dan itibaren Latin Amerika’da sol liderlerin iktidardan uzaklaşmaya başlaması Rusya’yı olumsuz etkilemiştir ve Rusya, Venezuela’da bir iktidar değişikliği yaşanmasını istememektedir. 

Venezuela Krizi’nin şiddetlendiği 2019’un başında 400 Rus paralı askeri Karakas’a gitti. Bu durum bölgedeki denklemin daha karmaşık bir hal almasına neden olurken Suriye’deki krizin bir benzerinin Venezuela’da yaşanmakta olduğu görülmektedir. Kısa bir süre önce Rusya Venezuela’ya 99 asker daha gönderdi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo askerlere ilişkin açıklama yaparak yaşanan gelişme karşısında sessiz kalmayacaklarını belirtti. Rusya yaptığı açıklamada ise askerlerin daha önceki anlaşmalar çerçevesinde Venezuela’ya gittiğini açıkladı. 

Rusya’nın Venezuela’da askeri üssü kurmaya çalıştığı bir dönemde ABD’nin Maduro’yu devirmek istemesi arasında önemli bir bağlantı olduğu savunulabilir. Kısaca ABD, arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’da kendisinin ve kapitalist sistemin aleyhinde olan bir yönetim ve ülke istemediği düşünülebilir. “Yeni Soğuk Savaş” sürecinde ABD ve Rusya’nın rekabetinin gittikçe sertleştiğini söylemek mümkündür.  

DARBE İHTİMALİ  

Askeri tarih incelendiğinde önceki toplumlarda askerlik egemen sınıfların ya da maceracı insanların mesleği olarak görülmekteydi. Ancak askeri gücün yerini demokrasilerle birlikte siyasetin ve ticaretin almasıyla köklü ve zengin aile bireyleri askerlik mesleğinden uzaklaşmaya başladı. Bu durumun en önemli örneklerinden biri Latin Amerika’dır. Bölgedeki köklü aileler artık askerlik gibi zor ve ölüm tehdidinin yüksek olduğu bir meslek yerine daha kazançlı olan ticaret veya siyasete yöneldiler. Neticede ise askerlik orta ve alt grup ailelerin mesleği haline geldi. Latin Amerika’da bu ailelerin önemli bir kısmının ABD karşıtı olması ABD’nin bölge ülkelerinin orduları üzerindeki etkisinin kırılmasına neden oldu. Ayrıca 2002 yılında Chavez’e bir darbe girişiminde bulunulmuştur. Darbenin başarısız olması sonrası Chavez ordudaki ABD yanlısı darbeci askerleri görevden attı. Yaşanan tasfiye ABD’nin ordu üzerindeki etkisini minimize etti. Bu gelişmeler Venezuela’da ABD yanlısı ve muhalefetin isteyeceği bir darbeyi zorlaştırmaktadır.  

Örnek olarak 2 yıldır Venezuela’da düzenlenen darbe girişimleri sınırlı hareketler olarak kalmaktadır. ABD ve muhalefetin çağrısına rağmen orduda Maduro’ya karşı önemli bir askeri kalkışmanın olduğunu söylemek zordur. Ayrıca Venezuela’nın Savunma Bakanı Vladimir Padrino López, orduya yapılan darbe çağrılarını kınayarak Maduro’ya bağlı olduklarını açıkladı. Buna ek olarak López’in geçmişi incelendiğinde 2002 darbesi sırasında Chavez’i destekleyen bir asker olduğu görülmektedir. 2002 darbesi sırasında ABD’nin nasıl bir politika izlediğini tecrübe eden López’in darbe girişiminde bulunması ya da herhangi bir darbe girişimine destek vermesi zayıf bir ihtimal olarak görülmektedir. Ancak yine de 150 yıldan uzun bir süre ABD’nin arka bahçesi olan Venezuela’da darbe ihtimali göz ardı edilmemelidir. 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir