Delirtilen kadınlar hâlâ acı çekiyor

Delirtilen kadınlar hâlâ acı çekiyor

Bir kadın neden delirir? İlk insandan bu yana kadını anlamanın sırlarını arayan erkek aklı kadınlar ve delilik arasında ‘gizemli’ bir bağ kurma peşine düştü. ‘Erkeği kadın delirtir’ hükmüne biat eden filozofların, düşünürlerin cinsiyetçi bakış açılarını yerden yere vuran Prof. Dr. Gönül Bakay’ın ‘Delirtilen Kadınlar’ kitabı bu ilginç konuya ayna tutuyor. Kitabını “Hemcinslerimin sınır tanımayan sessiz güçlerine hayranlık duydum” sözleriyle anlatan Bakay Ortaçağ’dan başlayarak İngiliz ve Amerikan yazın dünyasına damga vurmuş yazarların eserlerine yansıttıkları delilik anlayışını ele alıyor.

MELEK GEDİK | İSTANBUL

Kadınlar ve delilik... Sadece kadın olmak, delilikle eş değer midir? Kadınların 21’inci yüzyılda bile duydukları şu sözler bir bakış kazandırması açısından önemli. ‘Kadınları anlamıyoruz’, ‘Kadınlar anlamak için değil sevilmek için yaratılmış’, ‘Kadın beyninin içindekileri tahmin etmek zor’. Bu tarz söylemlerin ya muhatabı olmuşsunuz ya da çevrenizden çok duymuşsunuzdur. Kadını, ataerkil toplumun dayattığı normlara göre okuyanlar için, kadınlar tarih boyunca anlaşılması güç, duygusal hatta histerik tepkiler veren ve tabii ki ‘delilik’ kavramının bir numaralı faili. Peki, kadınlar ile delilik arasında kurulan bağ, gerçeklerle ne kadar örtüşüyor? Akıl sağlığının yitirilmesi olarak adlandırılan ‘delilik’ bir cinsiyet meselesi midir? Başta edebiyat olmak üzere birçok sanat dalının vazgeçilmez konusu ‘delilik’ cinsiyetçilikten öte bir sanat değeri taşıdı mı? 

19-06/17/1.jpg
Doris Lessıng

İşte tüm bu soruların cevabını bulabileceğiniz bir kitap Bahçeşehir Üniversitesi’nde İngiliz tarihi üzerine araştırmalar yapan Prof. Dr. Gönül Bakay’ın kaleminden okuyucuların beğenisine sunuldu. ‘Delirtilen Kadınlar’ adlı çalışmasını “Hemcinslerimin sınır tanımayan sessiz güçlerine hayranlık duydum, onları her haliyle daha iyi tanımak istedim” sözleriyle anlatan Bakay, üç bölümden oluşan kitabında ‘delilik’ kavramını, deliliğin teşhis ve tedavi yöntemlerini ve Ortaçağ’dan başlayarak İngiliz ve Amerikan yazın dünyasına damga vurmuş yazarların eserlerine yansıttıkları delilik anlayışını ele alıyor.  

19-06/17/17kr02charlotta-1.jpg
Charlotte Bronte

30 yazarın 37 yapıtının incelendiği kitapta; hem delilikten mustarip yazarların dünyası var hem de deliliği bir ‘günah gibi’ sadece kadınlara yapıştıran yazarların bakış açısı söz konusu. Feminist eleştiriyle yazıldığı açıkça belirtilen kitabın, özellikle tek tek örnekler üzerinden ‘Kadınlar ile delilik bağını’ anlatması; ‘feminist eleştiri’ye ön yargılı bakan okuyucular için bile zihin açısı bir okuma süreci içeriyor.  

19-06/17/2.jpg
Vırgınıa Woolf 

Kilise otoritesinin egemen olduğu Ortaçağ (1350-1500) akıl hastaları açısından karanlık bir dönem oldu. Şeytanla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle suçlanan deliler, aynı zamanda bir ‘cadı avı’ süreciyle karşı karşıya kaldı. Aynı dönemlerde İslam ve Türk dünyasında delilere yönelik söylem ve tedavi yöntemleri ise daha insancıl. 16. ve 17. yüzyıllarda özellikle halk arasında süregelen bağnaz ve akıldışı yöntemler ile dönemin filozoflarının dile getirdiği ilerici, insancıl ve bilimsel öğretilerin birbirleriyle çarpıştığı çağlar oldu.  

  1. yüzyıla gelindiğinde, Aydınlanma Çağı ile akıl hastalarına ilişkin tutumlar giderek değişmeye başladı. İnsancı ve şefkatli yaklaşımlar öne çıkarken, bir sonraki yüzyılda hasta sayısının hızla artması psikiyatristler üzerinde büyük bir baskı yarattı. Giderek hastanelerin akıl hastalığının ortadan kaldırılmasına çare olmadığı anlaşıldı.

Peki, kadınlar deliliğin hangi noktasındaydı? Bu soruya ilk cevap tıbbın babası Hippokrates’den geldi. Hippokrastes, dengesizliğin kadınların döl yatağından kaynakladığını, bedenlerinin daha nemli ve gevşek olduğunu, bu durumun kadınların mizacını ve davranışlarını etkilediğini savundu.  

19-06/17/ef.jpg
Nawal El Saadawı

Hippokrates geleneğinden gelen hekimler de 18. yüzyıla kadar, tam 20 yüzyıl boyunca, kadın deliliğine ergenlik, adet, gebelik, doğum, menapoz, rahmin bedende yer değiştirmesi gibi kadınların üreme sistemlerine özgü nedenlerin yol açtığını düşünmeyi sürdürdü. İlk kez 19. yüzyılda İngilizler, kadın ve erkek deliliğini ayırt ederek, farklı nedenleri ve belirtileri olduğunu gözlemledi. Bir ölçüde toplumsal değer ve ön yargıların etkisiyle, erkeklerin uygar dünyanın ekonomik ve entelektüel baskıları sonucu hastalandığı, kadınların ise cinsellikle ilgili sorunlar ve kadın doğasından kaynaklanan nedenlerden deliliğe yakalandığı iddia edildi. 20. yüzyıla gelindiğinde de psikanaliz okulunun kurucusu Freud, kadınları yaşadıkları sorunları erkeksi bir yaklaşımla analiz etmekten kaçınmadı:  

“Kadınların toplumsal konulara ilgilerinin erkeklerden daha zayıf olduğunu ve ilgilendikleri konuları da değerlendirecek kapasitede olmadıklarını” belirten Freud ve Laing’e karşı çıkan Karen Horney, dikkat çeken makalesinde, psikanalizin erkek merkezli kadın değerlendirmeleriyle “bir erkek dehası yarattığı”nı söyledi.  

19-06/17/4.jpg
Gönül Bakay

Dünden bugüne ne değişti? Ruh sağlığı için gerekli olan kendilik değeri, yeterlilik duygusu, özerklik, yeterli maddi olanak, fiziksel, cinsel ve psikososyal güvence tüm dünyada çoğu kadından sistematik olarak esirgeniyor. Eşitsizlik, güçlü bir akıl sağlığı riski oluşturuyor. Yaygın hak ihlalleri, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadın nüfusun ruhsal sağlının bozulmasına neden oluyor, küresel düzeyde ciddi bir risk oluşturuyor.  

Peki, delilik-edebiyat arasındaki ilişki geçmişten günümüze nasıl gelişti? Sanatçılar deliliği yapıtlarına yansıtırken, toplumsal normların bir yansıma ve bireyin kendini ifade biçimi olduğuna dikkat çektiler. Örneğin 16. ve 17. yüzyıllara damgasını vuran Shakespeare, çağını aşan bir yaklaşımla kadınlarda deliliğin yalnız cinsel nedenlerle değil, farklı toplumsal baskılarla da oluşabileceğini vurguladı. 19. yüzyıl edebiyatında artık ‘deli kadın’ imgesi kültürel baskıyı temsil etmeye başladı. Charlotte Bronte’nin Jane Eyre romanındaki Bertha Mason karakterinde olduğu gibi, ataerkil baskıya delilikle isyan eden kadın tipine sıklıkla rastlandı. 20. yüzyılda da Gilligan (1982) gibi bazı feminist yazarlar başat psikoloji kuramlarının “kadın yaşantısının sistematik bir şekilde yanlış anlamakta ısrar ettiğini” savundu. Giderek kadınların ıstıraplarını, yaşam deneyimlerini ve duygularını dikkate alan, onları yaşadıkları ortam ve koşullar çerçevesinde değerlendiren bir bakış açışı gelişti ve edebiyat yapıtlarına yansıdı.  

19-06/17/d.jpg
Delirtilen Kadınlar
Gönül Bakay
Kırmızı Kedi Yayınevi
352 sayfa/30 TL

Bu anlamda, deliliği edebiyat yapıtlarındaki temsilleri; toplumsal cinsiyet, toplumsal sınıf ve aile yapısına ilişkin farklı bakışları ve bunların akıl sağlığı üzerindeki etkilerini izlemek açısında zengin bir kaynak oluşturdu. Bakay’ın ifadeleriyle sonuç olarak, kadın deliliği karmaşıklığını bugün hâlâ koruyor olsa da deliler, özellikle de kadın deliler, tarih boyunca olduğu gibi acı çekmeye devam ediyorlar. 

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN