Herkes duysun Yaşar Usta geri döndü

Herkes duysun Yaşar Usta geri döndü

Münir Özkul’un Yaşar Usta’, Adile Naşit’in ‘Melek Hanım’ı canlandırdığı ‘Bizim Aile’ filmi tiyatro sahnesinde. Oyunda Özkul’un yerinde Nevzat Çankara, Naşit’inkindeyse ise Funda Postacı var. İki oyuncu da “Bu role eksi 30’la başladık, bizim için bıçak sırtı gibiydi” diyor.

İNCİ DÖNDAŞ / İSTANBUL

Sinemada gösterildiği yıl 1975’ti. Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda, Tarık Akan’ın da aralarında bulunduğu zengin oyuncu kadrosuyla öne çıktı. ‘Bizim Aile’, oyuncularının ve öyküsünün yanı sıra Münir Özkul’un fabrikatörün karşısına geçip “Sen mi büyüksün ben mi büyüğüm?” repliğiyle unutulmaz filmler arasına girdi. O filmin kadrosundaki pek çok isim bugün hayatta değil ancak film ne zaman televizyonda gösterilse sevilerek izlenmeye devam ediyor. Sadık Şendil’in yazdığı ‘Bizim Aile’ bu kez tiyatro sahnesinde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından aynı adla sinemadan tiyatroya uyarlanan oyunun yönetmeni Aziz Sarvan, hayli riskli bir işi çok iyi kotarmış. Filmin tadını aramıyorsunuz, oyunun tadı damağınızdaki filmin tadını da bozmuyor. Başrolde Adile Naşit’in filmde canlandırdığı ‘Melek Hanım’ rolünde Funda Postacı var, Münir Özkul ile özdeşleşen ‘Yaşar Usta’yı ise Nevzat Çankara canlandırıyor. Yaklaşık 30 yıldır arkadaş olan iki oyuncuyla ‘Bizim Aile’yi konuştuk.

* ‘Bizim Aile’ filmini ilk izlediğinizde neredeydiniz, ne yapıyordunuz?

Nevzat Çankara: Malatya’da İnönü Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nde okuyordum. Ben daha sonra konservatuvara gittim. 1977 yılıydı. Mücadele, birlik beraberlik, sevginin paraya pula üstün gelmesinden çok etkilenmiştim.
Funda Postacı: Ben de o yıllarda izledim. Evde video kasetten seyrettiğimi hatırlıyorum. Yaşımdan dolayı kendimi biraz şanslı addediyorum. O komşuluklar, insanların birbirleriyle dayanışması, aile kavramının gerçekten bizim algıladığımız anlamda olduğu yıllarda gençlik dönemim olduğu için şanslı sayıyorum kendimi. O zamanlar, o filmdeki gibi aileler vardı. Ama maalesef aile kavramımızı zamanla yitirdik. Fazla Avrupalılaşmaya, Amerikalılaşmaya başladık. Bir de eğitim sisteminin tüm gün olması nedeniyle çocukların aileyle geçirdiği zaman azalıyor. Ben bile geçmişte ucundan yakalamış olmama rağmen özlüyorum. Seyircinin halet-i ruhiyesini çok iyi anlıyorum, o kadar özlem içindekiler ki... Özellikle ara jenerasyon.

* Filmin de defalarca izlenmesinin nedeni özlem...

N.Ç.: Hep yitirdiğimiz değerler yer alıyor.

F.P.: Her şey sözlükte karşısında yazan gerçek anlamını yitirdi. Bütün kavramlar karışık, değerlerimizi yitirdik.

Oyunda canlandırdığınız ‘Melek Hanım’, Adile Naşit ile özdeşleşmiş bir karakter. Siz bu rolü çıkarırken nasıl zorluk çektiniz? Üzerinizde baskı var mıydı?

F.P.: Bu oyunun sahneye konulacağına dair söylenti varken, cast oluşturulurken ve bu rol bana teklif edildiğinde yönetmenin fikirlerini ve düşüncelerini, bu eseri nasıl sahneye koymak istediğini açıklığa kavuşmuş bir şekilde bilmediğimden ‘Biz bu işe zaten eksi 20, 30’larla başlıyoruz. Ben böyle bir projenin içinde olmayı çok isterim ama istemiyorum’ dedim. Çünkü bıçak sırtıydı benim için. Hele de tiyatroya 50-55 yılımı vermişken birdenbire çıkıp rezil olmak da vardı bana göre. Aslında bu duygu, her oyuncuda her oyunda vardır. Bana 50 yıldır ne teklif edilse ‘Eyvah yapamayacağım paniğindeyimdir’ ama bu o duyguyu katlamıştı. Münir Özkul ve Adile Naşit gibi insanların kalbinde ve beyninde öyle yer etmişler ki bu rol benim için riskti. Fakat bu taklit olmayacağı, sadece onları anmak adına böyle bir projenin sahneye getirilmesinden söz edilince seve seve kabul ettim. Prova sürecinde bir baskı hissetmedim çünkü onların anısına yapılan yeni karakterlerle devam ettik. Tabii aynı aile olduğu için o sıcaklığı muhafaza eden bir teksti. Böyle bir proje içinde olmak onur verici. Kulisteki sıcaklık sahneye de yansıyor, herkesin birbirine sevgisi saygısı var. Oyunda Adile Abla gibi gülmüyorum, sadece bir yerde anımsatmak adına kısacak bir Adile Naşit gülüşü yapıyorum.

N.Ç.: Ben de müthiş enerjiler duydum. Münir Bey’in oynadığı bir karakteri canlandırmak dezavantaj tabii. Sonra yönetmenle tartışınca kendi karakterlerimizi oluşturacağımız söylenince rahatladım. Bu rolü çıkarırken duygularımı kullandım. Mimikleri, jestleri değiştirdim. Münir Ağabey’in selamını kullanıyorum sadece.

‘Yaşar Usta’ ile akıllara kazınan Münir Özkul’un yakın zamada vefatından sonra bu oyunda Yaşar Usta olmak size ne hissettiriyor?

N.Ç.: Münir Ağabey’i kaybettikten sonra kendi içimde çok yoğun duygular yaşıyorum. Onunla beraber paylaştığımız filmler ve sohbetlerimiz de aklıma geliyor. Ben seslendirme yönetmenliği yapıyorum, filmlerin setinde hem Adile Naşit hem Münir Özkul ile çok birlikteydik.

Yaşar Usta’nın ‘Bak beyim” diye başlayan o efsane repliğin olduğu sahneyi anlatabilir misiniz?

N.Ç.: Çok önemli bir sahne. Orada aşkın, sevginin, birliğin, beraberliğin, aile olgusunun paraya pula hakim olması çok önemli. Ben ailenin yaşadıkları, ailenin mücadelesi, birlikteliği, beraberliği düşünerek o tirada hazırlandım.

18-01/16/sdfsdfsdf.png

‘BİZİM AİLE’NİN ETKİSİ GÜNÜMÜZDE DAHA BÜYÜK

Çok bilinen ve defalarca izlenen bir filmin tiyatro sahnesine konulmasının bir handikabı da var izlenme ve beğenilme açısından.

Nevzat Çankara: Bizim bakış açımız çok farklı oldu yönetmenimiz sayesinde. Taklit yapmadık. Kendi Melek Hanım ve Yaşar Usta’mızı yaratmaktı. Biz oyun için filmden ayrı mekan sorunu yaşadık. Filmde istediğiniz mekanları seçip orada çekim yapıyorsunuz ama tiyatroda bir sahnede her şeyi anlatmak durumundasınız. Kostüm değiştirirken, sahne arkasında inanılmaz bir trafik var. Bir kere yanlış giydim, yelekle gelmem sahneye takım elbiseyle çıkmışım, ‘Bankadaydım’ diye durumu kurtardım.

Seyirciden gelen yorumlar nasıl?

Funda Postacı: Seyirci çok mutlu ayrılıyor. Belli jenerasyon kendilerini o yıllara gitmiş gibi hissediyor. Genç jenerasyonun seyrettiğinde etkilenmesi beni daha çok ilgilendiriyor. Çünkü bu zamanda aileyle birliktelik süresi o kadar azaldı ki bu oyunun onlara bir nebze ders olması umudundaydım. Duygularına iğneyi batıra batıra, parmak basa basa bu dersi verdiğimizi umuyorum. Çünkü hakikaten çok önemli, biraz silkelenip biz kimdik deyip o değerleri yakalamamız gerektiğine inanıyorum. Bu film kendi döneminde gösterildiğinde bu kadar etkili değildi. Çünkü zaten yaşanan şeyler aktarılmıştı. Şimdi etkisi çok daha büyük. Gençliğin bundan ders alma umuduyla sahneye çıkıyorum.

18-01/16/asdasd.png

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN