’Radyasyon korkusuna tek çare, araştırmak, öğrenmek ve bilime inanmak’

’Radyasyon korkusuna tek çare, araştırmak, öğrenmek ve bilime inanmak’

Nükleer Enerji Mühendisi Onur Murat, insanların radyasyon korkusunun daha çok bilmemekten kaynaklandığını belirterek, "Bu konuda ‘mit’ haline gelmiş yanlış bilgiler var

Radyasyon öyle bir korku ki, doğal hayatımızda da yeri olduğunu anlatmak için yapılan bir kıyaslama bile tepkilere sebep olabiliyor. Ön yargıları, korkuları aşmanın tek yolu; araştırmak, öğrenmek ve bilime inanmaktır” dedi.

Almanya’da Karlsruhe Teknoloji Entitüsü’nde Nükleer Mühendislik Bölümünde ‘nükleer kazalar ve radyasyon güvenliği’ üzerine çalışan Onur Murat, radyasyon ile ilgili bilinmeyenleri ve doğru bilinen yanlışları anlattı. “İnsanlar, radyasyon kelimesini duyduğunda genellikle akıllarına önce nükleer santral, nükleer güç ve radyoaktivite gelir ancak radyasyonun birçok farklı formu vardır ve farklı kaynaktan gelir” diyen Murat, radyasyonun günlük hayatın bir parçası olduğunu söyledi. Murat, "Radyasyon her zaman etrafımızda birçok şekilde yer alıyor. Doğal ve yapay radyasyon kaynakları var. İnsan yapımı radyoaktif kaynaklar ve X-ışını üreten cihazlar, yapay radyasyonlara örnek olarak verilebilir. Doğal radyasyon ise uzaydan gelen kozmik ışınlardan toprakta bulunan radyoaktif izotoplara, oturduğumuz evdeki yapı malzemelerine kadar pek çok şeyde vardır. Topraktaki izotoplar besinler aracılığıyla ya da gaz halinde bulunanlar, solunum yoluyla vücudumuza taşınabilir. Patates, muz, bezelye, et gibi birçok yiyecekte, içtiğimiz suda bile çok düşük miktarda doğal radyoaktif maddeler bulunur. Solunum yoluyla vücudumuza aldığımız ve doğal kaynaklardan biri olan radon gazı ise uranyum elementi kaynaklı olup, yer kabuğundan atmosfere taşınır. Oturduğu arazinin yapısına bağlı olarak binalarda radon gazı birikmesi meydana gelebilmektedir. Özellikle kapalı ve havalandırılmayan bina bölümlerinde bu gazın birikmesi, halk sağlığını tehdit edebilecek boyutlara ulaşabilir. Yıllık alınan toplam dozun yüzde 30-40’lık bölümü bu gaz kaynaklı olabilir. Sürekli olarak maruz kaldığımız doğal radyasyon, yıllık aldığımız toplam dozun ancak yarısını oluşturmaktadır" ifadelerini kullandı."Öyle bir korku ki, kıyaslamalar bile tepki çekiyor"Radyasyon konusunda insanları bilgilendirirken daha kolay anlaşılması için bazı örnekler üzerinden kıyaslamalar yapıldığının altını çizen Murat, zaman zaman bunun bile bu psikolojik korku nedeniyle tepki çektiğini dile getirdi. Murat, radyasyon konusunda en çok merak edilen soruları şöyle yanıtladı; "En sık karşılaşılan doğal radyasyon örneklerinden biri potasyum-40 izotopudur. Tükettiğimiz kırmızı et, patates, havuç, muz ve birçok gıda ürününde bu izotop bulunmaktadır. İnsanlar kıyaslama yapıldığında daha net algılayabilirler. O nedenle uzmanlar radyasyon oranlarını günlük hayatımızdan anlaşılır örneklerle anlatırlar. Kullandığımız eşyalar, içilen sigara, yediğimiz yiyecekler gibi. İçinde potasyum bulunan yiyeceklerle ilgili üzerinden radyasyon kıyaslaması yapıldığında, bunun bazı üreticilerin tepkilerine neden olduğunu görürüz. Aslında bu gıdalarla alınan radyasyon miktarının nükleer güç santrallerinden kaynaklı dozlarla kıyaslanması, bunların birbirleriyle karşılaştırılabilir seviyelerde olduğunu göstermek için yapılmaktadır. Radyasyonun nükleer güç santrali kaynaklı olmadığı, doğal hayatımızda da yeri olduğunu göstermek için de bu örnekler verilmektedir. Örneğin potasyum açısından zengin olan muzdan günde 400 tane gibi sınır değerde yemiyorsanız, muzdaki radyasyon seviyesi çok da önemli değildir.”Radyasyon oranlarında sınır değerler nelerdir?Radyasyon oranlarının sınır değerleri hakkında da bilgiler veren Murat, “Kozmik radyasyondan 0.4 mSv, yeryüzünden 0.6 mSv, yediklerimiz ve içtiklerimizden 0.3 mSv, vücudumuzdaki uranyum ve toryum nedeniyle 0.2 mSv, atmosferdeki silah denemelerinden 0.005 mSv ve binalardaki radon gazlarından 1.5 mSv radyasyon dozu alırız. Diğer doğal kaynakları da kattığımızda toplamda yılda aldığımız doğal radyasyon dozu dünyanın neresinde yaşadığımıza bağlı olarak 2 ila 7 mSv arasındadır. Gerek film çekimlerinden gerekse tedavi nedeniyle aldığımız tıbbi amaçlı radyasyon dozu yılda yaklaşık 3 mSv kadardır. Yani, doğal radyasyon seviyesi kadardır. Nükleer güç santralleri için ise ulusal ve uluslararası olarak kabul edilen izin verilebilir radyasyon dozu yıllık 1 mSv’dir" diye konuştu.Radyasyon konusunda ana endişe kanser korkusu mu?İnsanların sıklıkla radyasyona maruz kalma konusunda en büyük korkusunun kanser olduğuna dikkat çeken Murat, "Radyasyona maruz kalma ve kanser arasındaki ilişki 20. yüzyılın ortalarından itibaren önemli bir araştırma konusu olmuştur. Kanser riskini arttırmak için büyük miktarlarda radyasyon gerekmektedir. Doğal ve yapay bütün radyasyon kaynakları hesaba katıldığında, bir insan yılda ortalama 10 mSv’e kadar radyasyon dozuna maruz kalmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, 100 mSv’e kadar alınan dozlar sağlık açısından önemli bir risk faktörü oluşturmamaktadır” dedi.Nükleer tıp görüntülemelerinde dikkat edilmesi gerekenlerToplumda radyasyonun bir fobi haline gelmesi nedeniyle nükleer tıp yöntemlerinde de çekinceli davranıldığını söyleyen Murat, "Burada önemli denge, hasta yararına olmasıdır. Çünkü nükleer tıp görüntüleme yöntemleri ile milyonlarca insanın hastalıkları erken dönemde tespit edebiliyor ve tedavi edilmesine yardımcı olunabiliyor. Kanserden kalp hastalığına kadar farklı hastalıklarda hayat kurtarmaktadır. Ancak zorunlu olmayan durumlarda önerilmemektedir. CT ve mamografi taramalarında hastalara ciddi miktarlarda dozlar kısa sürelerde verilmektedir. Bu dozlar nükleer güç santraline yakın oturan bir kişinin, nükleer güç santrali kaynaklı alacağı dozun binlerce katı olabilir. Örneğin, yüzünüze bir CT taraması yapılması 2 mSv, göğsünüze bir CT taraması yapılması 7 mSv civarındadır. Radyasyonun vücutta oluşturabileceği hasarlar ise doz miktarı ve doz hızı, yani ne kadar kısa sürede alındığı ile ilgilidir. Kısa sürede alınan yüksek dozlar, sağlık açısından daha yüksek riskler taşımaktadır. Bu nedenle bu taramaların hastalar üzerinde kullanılması sıkı bir şekilde denetlenmelidir" ifadelerini kullandı.Radyasyon korkusuna çareMurat, radyasyon konusunda önyargılı değil, araştırmacı olunması gerektiğine işaret ederek, şöyle devam etti; "Maalesef ne okullardaki eğitim seviyesi ne de yayın organlarındaki yapılan haberler yeterli düzeyde bilgi sahibi olunabilecek veya bir bilinç oluşturabilecek düzeydedir. Özellikle dikkat çeken spekülatif haberlerle bir bilim ve mühendislik işi olan nükleer teknoloji tamamen iyi ya da tamamen kötü olarak halka anlatılmaktadır. Bilim ve mühendisliğin her alanında olduğu gibi nükleer teknolojide de ortaya konulan çalışmalar ve sayılar üzerinden değerlendirmeler yapılabilir. Bu nedenle tavsiyem, her şeye şüphe ile yaklaşmaları ve doğru bilimsel kaynaklardan aradıkları bilgiye ulaşmalarıdır. Bu konuda Uluslararası Atom Enerji Ajansı(IAEA) dünya üzerinde başvurabilecekleri yetkin kurumlardan biridir."

MERSİN/İHA


Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN