Ebeveynlerin elinden fırlayıp okul bahçesine düşen oklar

Uzun yaz tatili nihayet bitti. Çocuklar, erken uyanıp okul yolunu tutmaya başladı. Sokaklarda çocuk cıvıllığı. Genç ebeveynler mahalle fırınında açma, simit poğaça kuyruğunda. Kimi çocukların eli anne babalarının elinde, kimileri anne babaları ile aynı hizada yürüyor. Bahar mevsiminde bitkilerin topraktan başını kaldırıp temel vitaminleri güneşe yol alan bitkiler gibidir okul yolunu tutan çocuklar. Öğretmen rehberliğinde filiz vereceği kendine uygun toprağı arıyor.

Topraktaki kımıl kımıl uyanış, heyecan çocukların da gözlerinde okunuyor.
Bazıları koşar adım havasında, iki ileri bir geri isteksizliğinde olanların sayısı da az değil.
Ebeveynlerin elinde fırlayan oklar gibi okulun bahçesinde buluyorlar kendilerini.
Kucaklaşmalar, sarılmalar, birbirlerindeki değişime hayret etmeler.
Eğitim öğretime hazırlıksız yakalanan okullarda mikrofonu bozuk idarecilerin sesleri; nutuklar, emirler, talimatlar... Halbuki güleryüz ile başlamak her şey için kafiydi. Öğrencinin dokuz aylık heyecanını taze tutmak için tebessüm, günaydın, hoş geldiniz kafiydi.
Mikrofonu bir kenara bırakıp yürekten gelen bir tebessümle: Evinize, yuvanıza, okulunuza hoş geldiniz, heyecanı yeterdi.
İnsan yapımı kanunlar kumdan kaleler gibidir.
Çocuklar en çok kumdan yapılan kaleleri yıkmayı sever. Tatillerde buna çok şahit olmuşuz. Kumdan kaleler yapan çocuklar kahkahalar eşliğinde bu kaleleri yıkmayı seviyor.
Çocuklara kural, kanun ile yaklaşan idareci ve öğretmenin hali; Halil Cibran’ın deyimiyle “Güneşin altında duran ama güneşe sırtını dönen insanlar” gibidirler.
İsanı yetiştirmeye kurallar, kanunlar ile dayatmalarda bulunmanın uygun olmadığını mevcut maarif konumumuz, kaç asırdır bunun şahidi.
Türkiye’nin eğitim sorunları yıllardır olagele olagele yığılmış bir dağ gibi. Dünyada eğitim sorununu sıfırlamış bir ülke de yok. Mevcut sorunlarımızı gerekçe gösterip düşük motivasyon ile eğitime başlamak da kişinin kendine kurduğu bir tuzak.
Motivasyonu yüksek, eğitimin mutfağından gelen, Türkiye ve dünya eğitimine vakıf, öğretmene öğrenciye kanun kural ile değil de insan olarak yaklaşan bir eğitim bakanının olması ülkemiz için bir avantaj.
Meslektaşları olan öğretmenlere değer veren, öğrencilere dokunan bir bakanın olması gölge yapmayan bir ihsan’a benzer.
Lakin muhafazakar bir meslek olan öğretmenlikte öğretmenler yine Halil Cibran’ın dizesiyle ifade etmek gerekirse “bilgelik eşiğine kendi akıl ve duygularıyla girebilirler.”
Sihirli bir elin öğretmenlere, öğrencilere, velilere, maarif davamıza dokunup değiştirmesini beklemek gözlerimizi kapatıp kimsenin bizi görmediğini sanmakla aynı yanılgıya düşürür bizi.
Yüreğimizdeki bilginin ve bilgeliğin sesine susamış kulaklarımızla gözlerimizle ancak biz varabiliriz.
Öğretmenin sorduğu soruya cevap veren öğrenci kadar öğretmenin kafasında uyandırdığı sorunun cevabını merak eden parmaklar da varabilir.
Tohum ve toprak birbirinin arayıcısıdırlar. İkisi bir olunca tohum varlık bulur, toprak işlevini yerine getirmiş olur.
Eğitim ve öğretimin ilk günlerinde hepimize düşen; her tohumun uygun toprağını bulmak. Toprak ile tohumu birleştirip çocukların hayat harmanını oyunlar, kitaplar, öğretiler, akademik bilgiler, örnek davranışlar, bilge insanlar, ile harmanlayıp öğrencileri düşlerinin ülkesine taşımada onlara yardımcı olmak.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.