İtibarı Kaybetmek

Geçtiğimiz dergi fuarında Serçe standında ağırladığımız Furkan Çalışkan, İtibar için yazı istemişti, söz vermiştim. Tembellik ettim, geciktirdim ve sonunda kaybettiğimi fark ettim. İtibar Dergisi’nin yeri ayrıydı, orası hep bizim güzel abilerin çay bahçesi gibiydi. Gölgeliydi, serindi, sadeydi. Kedileri ve çiçekleri vardı.

Bu manzarayı nasıl çizmiştim bilmiyorum ama İtibar bende hep öyle bir çerçeveyi dolduruyordu. Bu çerçeve sadece derginin sayfalarıyla dolmuyordu, dergicilerin güzelliklerinden doluyordu. İbrahim Tenekeci’nin nezaketiyle, Ahmet Murat’ın inceliğiyle, Yusuf Genç’in gençliğiyle… Devamlı bir şeyler pişiyordu ve bir samimiyet taşıyordu oradan.

Şairler genellikle okurla iletişime pek açık değildir, çoğunlukla da kibirli insanlardır. İtibar’dan ise mütevazilik geliyordu. Beş yıl önce kitap fuarında Profil Yayınları standında Rıdvan Tulum’la tanışmıştık. Sonra bir şiirimi okumak istemişti ve okuduktan sonra “bırakma sakın, devam et” deyip yüreklendirdi. İtibar ekibinden birinden bunu duymak elbette cesaret veriyordu.

Dergide veya sosyal medya hesaplarımda ne zaman İtibar’dan birini ansam mutlaka ince bir teşekkür mesajı geliyordu. Hatta geçen hafta İlker Abi (İlker Nuri Öztürk) bir toplantıda kitabını imzalayıp hediye etmişti, ben de kitaptan bir şiiri twitter hesabımdan paylaşmıştım. Teşekkür için önce cevap yazmış, sonra da aramıştı. Muhtemelen bu yazıdan sonra da arayacaktır, sohbete sebep bulmuş oluruz.

Son dergi fuarında koordinatörlük yaparken her gün ellinin üzerinde telefon görüşmesi yapıyordum. Bu görüşmelerin birinde İtibar’dan aramışlardı. Önce selam verdiler, sonra nasıl olduğumu sordular. Bu, modern bir nasılsın değildi, sahici bir nasılsındı. Onlarca resmi görüşmenin hiçbirinde duyamadığım, koşturmaktan kendime bile soramadığım bir nasılsındı. Hepimizin her gün sosyal medya robotlarından bile duyduğu “nasılsın?” sorusu nasıl ince olabilirdi bilmiyorum ama incecikti işte. Neredeyse tüm dertlerimi dökecektim o nasılsın karşısında. Sonra bir şeye ihtiyaç var mı dediler, en sonunda da Allah’a emanet edip kapattılar.

Tıpkı veda yazılarının son cümlesinde olduğu gibi.

İtibar, Süleymaniye’nin bahçesinde kuruldu ve okurunu Allah’a emanet ederek veda etti. Anlatarak bitiremeyeceğimiz anıların, güzel inceliklerin hepsini unutsak bile en nihayetinde bize kalan özet budur.

Bu veda elbette bir son sayılmaz, bugün vedayı gördük; yarın bir randevuyu görürüz. Çünkü onlar vedayı, devayı, davayı bilen insanlardır. Bunları bildiklerini nereden biliyoruz peki? Batmalarından biliyoruz elbette. Biraz eğilseler binlerce lira kazanabilecek olan, bir telefonla her yerden reklam alabilecek olan insanlar bağımsız kalmak adına bunların hepsini itiyor ve maddi zorluklar sebebiyle dergiyi kapatıyorsa burada ciddi bir kalite var demektir.

Her dergi bir okuldur cümlesi klişedir fakat doğrudur. İtibar, hocasıyla talebesiyle iyi şeyler bıraktı bize. Şimdi okul kapandı diye “ah ne güzel okuldu” diyoruz ama bunu demeye hakkımız var mı, bunu da düşünmeliyiz. Kitapçıdan çok seyrek alırdım İtibar’ı. Üstelik maddi açıdan sıkıntıda olduklarını da biliyordum. Dergi etkinliklerinden, arkadaşlardan bir şekilde bir çok sayısına ulaşıyordum, eksikleri bazen fuardan alıyordum ama tirajı etkileyen okurdan olmuyordum. Bir özür ve özeleştiri olarak söylüyorum bunu.

***

Bir dil oluşturdu İtibar, hem olgun yazarlara yer verdi hem de birçok ilk kitaba kapı oldu. Daha çok şiirle ilgilendiğim için en iyi oradan takip edebildim bu yeni dili. İbrahim Tenekeci’nin duru şiiri bir yol açmıştı. Ondan etkilenmemek mümkün değildi, bugün şiirle uğraşan biri bu çizgiye gözünü kapatmaya çalışırsa şaşı kalır. Güçlü, ciddi ve iyi bir ses var burada. Ahengin sadelikle sağlandığı, gündelik cümlelerin şiirin içinde yeniden boyutlandığı; kibar, defansif ve kırgın bir şiir var.

Tabii güzeldir diyorum ama toptancılığı da bu konularda çok tehlikeli buluyorum, elbette İtibar’ın kapısından geçen herkese büyük muhabbet besliyorum demek değildir bu. Hiç tanımadığım veya tanışıp ısınamadığım yazarları da oldu elbette, doğal ve güzeldir bu. Okan Erdağı, Suavi Kemal Yazgıç, Güven Adıgüzel, Said Yavuz, Seyyid Ensar, Zeynep Tuğçe Karatağ, ve Aslı Bey gibi isimlerse özellikle takip etmeye çalıştığım, sevdiğim yazarlarındandı.

Dışardan gördüm, güzeldi. Bende bıraktığı sese bakarım, o temizdi. “Kubbede hoş bir sada” kaldı, öyleyse başüstüne.

İtibar, Kırklar’dan gelen bir yoldu. İtibar’dan gelecek yolu bekliyorum, yeri hazır. Gelsin, başüstüne.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.