Teröre bel bağlamak milleti tanımamaktır

Devleti güvenlikçi politikalara dönmekle suçlayanlar, PKK’nın ilk yıllarına, siyasetin meşruiyet alanını asla gözetmeyen kör terör anlayışına dönmesine nasıl doğru düzgün bir laf etmiyorlar, anlamakta güçlük çekiyorum. Teröre bel bağlamak Türkiye’yi ve bu milleti anlamamak, güdülen amaçlar konusunda kıyasıya yanılmaktır esasen. Ama teröre bel bağlayanlara toz kondurmamak, tek yanlı bir suçlama fetişizmine kapılmak iyice vahim. Teröre karşı açık bir tutum alamayan tüm muhalif çevreler inandırıcılığını hızla yitiriyor.

Oysa muhalefete gereken asıl şey bu: İnandırıcılık ve güven vericilik. Muhalif çevrelerin büyük kısmı bu açıdan sınıfta kalmış durumda. Hem de uzun süredir. Erdoğan’a, hükümete, Ak Parti’ye yönelik nefretlerinin vardığı akıldışılık artık trajik bir hal aldı. Şiddet romantizmini ne kadar allayıp pullasanız da faydası yok. Yaslandığınızı varsaydığınız kendi toplumsal tabanlarınız dahil, toplumun hiçbir katmanında bu gayrimeşru yöntemlere, bu nihilist mücadeleye destek bulamayacaksınız. Tarihin saati hızla işliyor ve sizi her geçen gün daha da geçersizleştiriyor.

***

Ya terör örgütü PKK’nın dramatik savruluşuna ne demeli? Neredeyse kendini imha etmeye yönelik bu çılgınca savruluşla, kendisiyle birlikte Türkiye’yi de imha edebileceği gibi bir tuhaf fanteziye mi kapıldı yoksa? İmralı/Kandil ekseninin oyun kuruculuk senaryosunun çoktan ihtimal dışı kaldığını daha önce de yazmıştım. PKK’nın ilk yıllarındaki pervasızlığına dönüşünde, Ankara’daki bombalamalarda sivilleri hedef alışında, bölgedeki eylemlerde sivilleri hiçbir şekilde gözetmeyişinde, hatta kalkan olarak kullanmaya yeltenmesinde bu umutsuzluğun izleri var.

Kendisinin ön ayak olduğu 6-8 Ekim 2014 olayları sonrası büyük bir hevesle hendek ve barikat yöntemine soyunması, 7 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan belirsizlikte devrimci halk savaşı çağrılarına sıvanması, Suriye’deki konjonktür sayesinde hem orada hem Türkiye’de pazarlık çıtasını fena halde yükseltebileceği yanılsamasına kapılması, işte bütün bunlar İmralı/Kandil’in akıldışı bir büyüklenmeye, bir zafer baş dönmesine kapıldığını gösteriyor. Erdoğan’ı, hükümeti ve devleti kendi hedefleri doğrultusunda rehin alabileceğine dair bu kof PKK özgüveni bölgeyi şiddetin kol gezdiği bir ortama döndürdü ne yazık ki.

***

Terör örgütü silahtan, Kürt sorunu şiddetten arınsın diye başlatılan süreç alabildiğine sömürüldü, sabote edildi. Cizre’deki hendekler açıldığında daha ufukta Dolmabahçe krizi bile yoktu. Tam tersine, özellikle hükümet kanadında inanılmaz iyimser bir hava hakimdi. Terör örgütünün silahsızlandırılması yolunda bir irade bildirimi olan Dolmabahçe, HDP tarafından daha ilk dakikadan ortak deklarasyon olarak pazarlandı. Bölgedeki tabanı güçlendirmek için bir PKK zaferi gibi dolaşıma sokuldu. Kürt milliyetçiliği tırmandırıldı, hassasiyetler kaşındı. HDP “Seni başkan yaptırmayacağız” diye başlayıp keskin bir Erdoğan ve Ak Parti karşıtlığıyla sürdürdüğü kampanyayla süreçteki tek rasyonel muhatabını da gözden çıkardı. PKK 7 Haziran sonrasında terörü aba altından sopa göstermek için kullanmaya yeltendi.

***

Hükümet formülleri üzerinde çalışan Ak Parti’nin teröre karşı kararlı bir mücadeleyi göze alamayacağı hesaplanmıştı belki de. Erdoğan ve Davutoğlu’nun bocalayacağı. Türkiye’nin Suriye’deki oldu bitti haline güçlü bir karşılık veremeyeceği. Oysa hesap yanlıştı. Bugüne kadar terör üzerinden yapılan hesapların hep yanlış olduğu gibi. Gün gelecek, mücadelenin sadece meşru siyaset alanında verileceği günlere kavuşacağız inşaallah. Ama ne PKK’nın günahlarını, ne de bu günahlara omuz veren pek çok muhalif çevrenin ilkesizliğini ve kimliksizliğini unutacağız.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum