Toplum kendini özgürleştirir

Gündem kabarık: Terörle mücadeleyi kararlı biçimde sürdürme gereği. Dokunulmazlık tartışmaları. Baş etmemiz gereken uluslararası ve bölgesel sorunlar. Laiklik gibi anakronik başlıklar üzerinden hortlamaya çalışan eski rejim güzellemeleri ve “gizli gündem” hezeyanları. Artık bir şablon haline gelmiş, kof, sadece biçimden ibaret bir muhalefet tarzı. Bu tarzın ortaya çıkardığı bir sağırlık, bir tür iletişim yokluğu. Ve bir türlü hakkıyla el atamadığımız asıl sorun: Sistem sorunu.

Öte yandan büyük bir fırsat var karşımızda, ısrarla sözünü etmeye çalıştığım bir fırsat. Bir önceki yazımın sonunda belirttiğim gibi: Yeni anayasa ve yönetim modeli arayışı üzerinden büyük bir toplumsal uzlaşma oluşturma fırsatı. Yukarıda sayılan türden tartışma başlıklarının ilacı da bu arayışta esasen. Özgürlükçü, demokrat, sivil bir sistemi bu defa ve elbet ilk defa millet olarak biz tanımlarsak neler başarırız?

***

Çok ama çok şey başarırız. Mevcut sorunların çözümünde hızımıza hız, gücümüze güç katarız. Bu sözler naif bir iyimserlikten değil, toplumun ve siyasetin yüz yüze kaldığı bir gereklilikten kaynaklanıyor. Çokça gecikmiş olan bir yenilenme ihtiyacından. Demokrasi tarihimizin ikide bir nükseden hastalıklarını tümden yenme zorunluğundan. Bunu tarihi bir fırsat olarak görüp benimsemezsek, kısır tartışmalara ve mevcut muhalefet biçimlerinin yüzeyselliğine tutsak kalacağız.

Bu aşamada Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun, Ak Parti sözcülerinin çağrıları büyük önem taşıyor. Toplumun hemen her kesimini bu arayışın, bu tartışmanın bir parçası kılmak büyük önem taşıyor. Daha açık söyleyeyim: Toplumu, mevcut muhalefet biçimlerinin körleştirici etkisinden özgürleştirmek gerekiyor. Geleneksel muhalif aydınımızın tepeden inmeci, aşağılayıcı, “bilinçlenme simsarı” özgürleştirme yöntemlerinden söz etmiyorum hiç kuşkusuz.

1980’li yılların apolitik ve karanlık darbe atmosferi içinde sözünü ettiğim türden aydınlara kulak verdik, onlarla iletişim kurduk, etkileşim içinde olmaya çalıştık. Birbirimizi anlamanın ve yerleşik düzenin kötülüklerine karşı birlikte mücadele etmenin önemine inandık. O dönem ciddiye aldığımız pek çok adın kaba bir darbeci retoriğe, Hitler dönemi benzetmeleri türünden pespayeliklere, düşünsel bir gerilemeye sürüklenmiş olmalarını biraz da hüzünle izliyorum bugün.

***

İstisnaları saygıyla bir yana koyarak söylüyorum, kendilerini seçkin saymanın, toplumun üstünde görmenin verdiği konfor sayesinde bu kadar bol keseden bir özgürleşme söylemi tutturmuşlar meğer. Kendinden menkul seçkinlikleriyle, toplumun geniş kesimlerinin taleplerine değil, kendi tarihdışı ve toplumdışı tasarımlarına sevdalılarmış meğer. Muhafazakar seçmenin iktidara taşıdığı partiler onların seçkin burjuva dünyasına boyun eğerse hoşgörülü ve kuşatıcı kalabiliyorlarmış meğer. Seçkinlikleri kadar, önerdikleri özgürleşme de kendinden menkulmüş meğer.

Sadece Erdoğan’ı değil, toplumun çoğunluğunu oluşturan muhafazakar seçmeni de sorunsallaştırmaya çalışan bu bakış, popüler muhalefetin yüzeyselliğiyle pek kolay uyum sağladı ne yazık ki. Bu tuhaf bireşime paralel yapının çürütücü etkisini eklemekte de bir beis görmedi. Topluma dayatılmak istenen ayrışmanın öncülüğünü üstlendi neredeyse.

İşte önümüzde bütün bunlardan kurtulma fırsatı da duruyor bugün. Toplumun çoğunluğunu dahil etmeye çalıştıkları bu kavgayı geçersizleştirmek, yeni anayasayı ve yönetim modelini bizzat toplumun tartışmasını sağlamak, “Bu defa biz yapacağız” demek zorundayız. Toplum “Bu defa biz yapacağız” derse, zihinlerdeki zincirler tek tek kırılır. Eski rejimin deli gömlekleri bir bir sıyrılır. Toplum kendini özgürleştirir. Kendi anayasasını yapar, Yeni Türkiye’nin kapılarını açar.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum