Yeni anayasa kimin eseri olacak?

Yeni anayasa tamı tamına benim istediğim gibi olmayacak. Senin istediğin gibi de olmayacak. Şu diğerinin istediği gibi de olmayacak. Yeni anayasa hiçbirimizin istediği gibi olmayacak tamı tamına ve belki de bu sayede hepimizin istediği, içine sindireceği gibi bir anayasa olacak. Ne demeye mi çalışıyorum? Anayasanın toplumdaki işlevi tıpkı dilin işlevi gibidir diyorum.

Tam burada modern dilbilimin kurucusu Ferdinand de Saussure’ün dil/söz (langue/parole) ayrımını hatırlamakta yarar var. Öyle bir ayrım ki modern dilbilimin ana öğesi belki de. Fazla kavramsallaştırmadan, bir köşe yazısının gereklerine uygun şekilde tanımlamaya çalışayım: Söz bireyseldir, tekildir, her birimize aittir ayrı ayrı. Söz bizim kendi sözcük dağarcığımızdan, dilbilgisi ve sözdizim birikimimizden oluşur. Dile göre daha kısıtlı bir alan kaplar. Dil nedir peki? Dil bütün sözcükleri, kavramları, dilbilgisi ve sözdizim kurallarının tamamını içerir, bunların toplamından oluşur. Her birimizin kendi sözüyle dahil olduğu, her birimizin sözünü içeren bir evrendir.

Anayasanın da böyle bir işlevi olduğu ve bize büyük bir fırsat sunduğu kanısındayım. Her birimizin kendi sözü var anayasa üzerine. Her birimizin kendi kavramları, dünya görüşü, ideolojisi var. Bu, bir kısıt aynı zamanda. Anayasanın her birimizin taşıdığı bu kısıt üzerinden, bu kısıtlardan sadece birini içerecek bir darlık üzerinden oluşmasına imkan yok. Kendi sözümüzü katı bir pozisyona dönüştürür ve sadece o pozisyon üzerinden talepte bulunursak, bu dayatmacı talebin toplumda bir karşılık bulmayacağı açık.

Oysa her birimizin önünde büyük bir fırsat var şimdi. Katı pozisyonların konforundan, her gün yeni bir kanıtını bulmaya bayıldığımız ve kendi bakış açımızı meşrulaştırmak için kullandığımız kutuplaşmanın lüksünden sıyrılma fırsatı. Yeni anayasanın ve rejim modelinin oluşum süreci siyasal ve toplumsal bir tartışmanın konusu olarak sürecek. Belki de düşündüğümüzden uzun bir süre alacak bu üstelik. Bu süreci her birimizin kendi sözüyle katıldığı ve katkıda bulunduğu bir hale getirmek boynumuzun borcudur diye düşünüyorum.

Toplumsal mutabakat dillere pelesenk olmuş bir talep. Şimdi ise bunun gereğini yerine getirme zamanı. Toplumun bütün kesimleri, yapıcı ve kucaklayıcı biçimde, anayasa sürecine dahil olmaya çalışmalı. Önerilerini, taleplerini, özlemlerini iktidar partisine iletmeli. Evet, iktidar partisine! Çünkü en ciddi anayasa çalışması Ak Parti kanadında gerçekleşiyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin yaptığı gibi komisyondan kaçmak, sonra da “Ben kendi tasarımı sunacağım” demek yapıcı bir yol değil. Sadece siyasi hinlik. Tasarı yarıştırmanın, siyasi inatlaşmanın kısırlığından kurtulmamız gerekiyor tam tersine.

Herkesin kendi sözünü orta yere sermesi, iktidar partisinin çabasına ortak olması şart. Kuşatıcı bir anayasaya bu yolla varabiliriz. Elbette her birimizin sözü açısından eksikli kalacak yeni anayasa, bunu yazının başında vurgulamaya çalıştım. Ama bu çabaya ortak olursak, hepimizin sözünden de bir şeyler içerecek. Muhalif kesimlerin, şu ya da bu gerekçeyle, bu çabadan kaçma lüksü yok.

34 yıldır bir darbe anayasasına, yama tutmaz bir kısıtlamalar ve saçmalıklar risalesine, işlemez bir rejim mimarisine tutsak haldeyiz. Artık bu zinciri çözmek mecburiyetindeyiz. Çok geç bile kaldık. Bu gecikmişliği hep birlikte telafi etmeliyiz. Sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasaya, modern devletin tüm gereklerini içeren bir yönetim modeline sahip olmalıyız. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bu yapım sürecinden kaçanları da bu toplum asla unutmaz. Şimdiden uyarıda bulunmuş da olayım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.