İsyan ettiren tarih

CUMARTESİ YAZILARI-Bir önceki yazıda Osmanlı kaynaklarında Bedreddin-Börklüce ilişkisi hakkında söylenenler ile Börklüce isyanı hakkında verilen bilgilerin telifindeki zorluklara dikkat çekmeye çalışmıştık. Söz gelimi “öğrenci”nin peygamberliğini ilan etmiş olmasına mukabil “öğretmen”in yalnızca padişahlık iddiasında bulunmuş olmasındaki tuhaflık gibi…

Bir rivayete göre Börklüce’nin müritleri “la ilahe illallah” diyor, ama “Muhammedun Resulullah” demeye yanaşmıyorlardı. Bedreddin’in ayaklanması hakkında anlatılanlarda ise böyle bir şey söz konusu değil. Şükrullah’a göre isyana katılan sufilerden “Muhammedun Resulullah” demeyi kabul etmeyen 4000’den fazla kişi öldürüldü, “Muhammedun Resulullah” diyenler bırakıldı. (Atsız, “Üç Osmanlı Tarihi”, Ötüken, 2011, sh. 224) Eğer burada ifade edilen yalnızca esir alınanların sayısı ise çok büyük bir kitlenin bu harekete katılmış olduğu ortaya çıkar. Nitekim kaynakların çoğunda Börklüce’nin “Aydın bölgesini neredeyse tamamen kendisine döndürdüğü” belirtilir. Dukas “altı binden fazla tarikatçı” diyor Börklüce’nin yanında savaşanlar için. (“Dukas Kroniği”, Çev. Mirmiroğlu, 2013, sh. 95) İdris-i Bitlisî’ye göre “Mustafa Halife” etrafına “on bin kadar ehl-i fesad” toplamıştı. (İdrîs-i Bitlisî, “Heşt Bihişt”, BETAV Yayınları, c. II, s. 277)

Buna mukabil, Bedreddin’in etrafına toplananların sayısı ise hiçbir kaynakta zikredilmez. Kaynakların söylediği: Rumeli’nin dört bir tarafından gelen dervişler, Bedreddin’in kazasker iken tımar verdiği kişiler ve tımar askerleri, akıncı beyleri ve askerleri vs… Her halükârda bunların bir ordu teşkil edecek sayıda olmaları icap eder.

Eğer “öğrenci” merkezdeki politik çekişmelerden nispeten uzak sayılabilecek bir coğrafyada yalnızca köylüleri seferber ederek binlerce kişilik bir ordu kurabilmişse, bu durumda “öğretmen” politik ve sosyal çelişkilerin merkezi ve kaynağı durumundaki Rumeli’de üstelik toplumun her kesiminden destek almış olduğuna göre çok daha kalabalık bir orduya sahip olmalıydı. Bilhassa tımar askerleri ve akıncı gruplarının herhâlde bu “isyan ordusu”nun belkemiğini oluşturması beklenirdi. Oysa böyle bir ordudan hiçbir yerde bahsedilmiyor. O günün şartlarında merkezin bir hayli uzağındaki Karaburun Yarımadası’nda gerçekleşen “isyan”a katılanların sayısı- farklı kaynaklara göre değişerek de olsa- ve Osmanlı ordularıyla aralarında gerçekleşen çatışmaların ayrıntıları az çok verilebilmesine rağmen İmparatorluğun kalbi durumundaki bir bölgede yaşandığı söylenen “isyan” hakkında böyle bir bilgi bulunmuyor nedense.

Açıkçası Osmanlı tarih yazımı bu hususları geçiştirmeye çalışıyor.

***

Diğer yanda, Börklüce’nin müritleri şeyhlerinin yolunda gözlerini kırpmadan can verirlerken, Bedreddin’in etrafına toplanan kitleler, resmi tarih anlatısına bakarsanız, bir süre sonra “bunda bir hayır yok” diyerek Şeyh’i yüzüstü bırakıvermişlerdir. Üstelik “Şimdi dahi ol diyarda mürîdleri vardır” diyor Bedreddin için Âşıkpaşazâde. Yani isyan çağrısına uyup etrafına toplanan onca adam nedense ilk sıkıntıda şeyhlerini bırakıp gitmişler, yalnız başına kalan Bedreddin’i bazı kaynaklara göre sadece 200 kişilik bir grup gelip yakalamış, bazılarına göre ise kendi adamları yakalayıp padişaha teslim etmişler ama hazretin öldükten onca yıl sonra bile hâlâ bağlıları bulunuyormuş! Bu anlatıdaki tutarlılık ve inandırıcılık eksikliği bir yana, sözkonusu rivayet “isyan” hadisesinin “bir silahlı çatışma” gerçekleşmeden sona erdiğini ifade etmiş oluyor. Bedreddin isyanından söz eden ilk yerli kaynak olan Âşıkpaşazâde -belki kendisinin de inanmadığı- bu iddiayı fazla abartmak istememiş olmalı. İnandırıcılığını kaybedebileceği kaygısıyla muhtemelen...

Nitekim Bedreddin’in “ele geçirilmesi” hikayesi de Rumeli’nin her yanından koşup bu büyük isyan hareketine katılmış olan taraftarlarının birden bire “bunda bir hayır yok” demiş olmalarını gerektiriyor!

Başka bazı kaynaklarda ise padişahın gönderdiği adamların Şeyh’i yakalayıp getirdikleri ifade edilir. Oruç Bey “Sultan Mehmed, Kapıcıbaşı ile 200 kişi gönderdi. Gelip Zağra’da tuttular. Serez’de Sultan Mehmed’e ilettiler” diyor. (“Üç Osmanlı Tarihi” sh. 63)

İdris-i Bitlisî’ye göre Beyazıd Paşa’nın yaptığı bir planla kendisine katılmak ister görünerek yanına gelen görevliler tarafından ele geçirilmiştir. (“Heşt Bihişt” c. II, s. 278)

***

Görüldüğü gibi Osmanlı tarih yazıcıları isyan anlatısını sürekli akla ve mantığa uydurma uğraşı içindeler. İşte bu çerçevede resmi tarih yazımının erken varyasyonlarında Şeyh’i yakalayanlar 200 kişiyken daha sonra -yeni bulunan bir belge veya kaynaktan bahsedilmediği halde- bu sayı da artıyor, mesela Hayrullah Efendi’de “1500 süvari” haline geliyor. (Hayrullah Efendi, “Osmanlı Devleti Tarihi” cilt 3, haz. Zuhuri Danışman, 1971, sh. 178)

Diğer yandan Şeyh Bedreddin’in torunu tarafından kaleme alınan Menakıb’da da Kapıcıbaşı Elvan Bey’in 200 kişiyle birlikte Şeyh’i yakalamaya gönderildiği kaydedilir ki buna bakılarak 200 sayısı üzerinde belirli bir mutabakat olduğu söylenebilir gibi görünüyor. Ne var ki İdris-i Bitlisî’den itibaren Osmanlı tarihçileri -herhâlde isyan rivayetinin inandırıcı olabilmesi adına- bu 200 kişi rivayetini bir tarafa bırakıp Beyazıt Paşa komutasında bir ordunun Bedreddin kuvvetleriyle savaşıp isyanı sona erdirdiğini anlatmayı yeğlemişlerdir. Diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da resmi anlatının zaaflarını ortadan kaldırmak için kendisinden önceki literatürü tashihe girişen İdris-i Bitlisî gerçi bir silahlı çatışmadan bahsediyor ama o da son derece muğlak ifadeler kullanıyor ve ayrıntı vermiyor.

Ancak İdris-i Bitlisî daha önceki 200 kişi ayrıntısını da kendi anlatısına ustalıkla yediriyor ve savaş meydanında mağlup olup Deliorman’a kaçan Bedreddin’in burada yeniden asker toplayıp savaşa hazırlanırken Beyazıd Paşa’nın bilgece planıyla kendisine katılmak ister görünerek yanına gelen görevliler tarafından ele geçirildiği hikayesini anlatıyor. Heşt Behiş yazarının bütün ustalığına rağmen bu yeni hikâyenin de inandırıcılığı su götürür tabii. Çünkü Bedreddin’in bir ordusu olsa ve savaşa hazırlanıyor olsa bir ordugahının da olması icap eder. Bu durumda ne 200 kişilik bir grubun ne de daha fazlasının ellerini kollarını sallayarak buraya gelip her hangi bir çatışma bile olmadan “isyanın elebaşını” yakalayıp götürmesi mümkün kabul edilebilir.

Özetle, Bedreddin anlatısında gerçekleştirilen -akla uydurmaya yönelik-revizyonlara rağmen anlaşılan o ki yanında bir ordusu yoktur Şeyh’in. Bu durumda ya Aşıkpaşazade’deki yorumu kabul edip “etrafına toplanan kalabalıklar bunda bir hayır olmadığını görerek dağılıp gitmiş olmalılar” diyeceğiz ya da Menakıb’daki yorumu ciddiye alıp belki de herhangi bir isyan hadisesinin yaşanmış olmadığını düşüneceğiz.

Haftaya da Börklüce rivayetlerini ele alalım…

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum