TCMB faizleri %55’e yükseltse enflasyon düşer mi?

Eğer hükümet vergilerini ve harcamalarını, geçmiş yıl vergi ve harcamaları kadar yaparsa; ürün ve hizmet üretenler, geçmiş yıl fiyatlarını sabit tutarsa ve ücretliler de maaşlarında artış istemezlerse, teorik olarak enflasyon artmaz.

Eğer ürün ve hizmet üretenlerin giderlerindeki artışlar, önceki yıl kârlılıklarından daha yüksekse, kârları erir ve zarar ederler. Keza, ücretler artmazken ürün ve hizmet fiyatları artarsa, ücretliler geçinemez ve yoksullaşır.

Herkes gelirini ve harcamasını % (X) oranında artırırsa büyük bir ihtimalle enflasyon da %(X) oranında artar.

Soru: Çok basitçe anlattığım bu senaryoda acaba faizler nasıl bir işlev görüyor?

Günümüzde neredeyse bütün Devletler, kurumlar ve kişiler harcamalarının bir kısmını krediyle yapıyor.

Soru: Acaba borç alınarak yapılan harcamaları, kredi maliyetlerini artırarak azaltabilir miyiz?

Birilerinin harcaması, diğerlerinin geliridir.

Eğer harcamalar azalırsa, geliri düşen ürün ve hizmet üreticileri acaba fiyat rekabetine tutuşur mu?

Tutuşursa fiyatlar düşer mi?

Fiyatları düşürse geliri azalır, geliri azalınca kârı düşer, kârı düşünce de kredileri ve harcamalarını azaltır mı?

Satışı dolayısıyla üretimi, geliri ve kârı azalan işverenler, çalışan sayısını azaltır mı?

FED Başkanı Powell faiz artırım rallisine başlarken, “faizleri artırarak ılımlı bir daralmayı hatta kısa süreli bir büzülmeyi göze alıyoruz. Bu süreçte büyümenin düşeceğini, %4,4 olan işsizlik oranının %6,2’ye yükselebileceğini tahmin ediyoruz” mealinde bir demeci olmuştu.

Faiz artırım süreci döneminde, Amerikan Bütçesi büyük açıklar verdi; ücretler genel seviyesi enflasyon oranının üzerinde arttı; Amerika, kendi ortalamalarının üzerinde büyüdü fakat enflasyon %9’lardan %3,2’ye kadar düştü. İşsizlik oranı da artmadığı gibi %3,6’ya kadar düştü.

Bu gelişmeyle birlikte faizlerin enflasyonu düşürdüğüne dair bütün teori ve yaklaşımlar sorgulanmaya başladı.

Acaba enflasyondaki artışların sebebi toplam talep değilse nedir?

Cevap: Şirketlerin kârlılığındaki fahiş artış oranları olabilir.

Herkes hatırlayacaktır, daha önce 1.500 dolara Çin’den gelen bir konteynerin navlun fiyatı 20.000 dolar’lara kadar yükselmişti.

Danimarkalı deniz taşımacılığı şirketi Maersk 2023 yılında 3,8 milyar dolar kazanmış ve çok üzgün. Çünkü 2021 yılında 24 milyar dolar ve 2022 yılında tam 29,2 milyar dolar kazanmıştı.

Bu dönemde pek çok ürünün fiyatı da beş on katına kadar çıkmıştı.

Şirketler Covid 19 salgınının yarattığı lojistik ve tedarik darboğazlarını bir fırsatı çevirmek için maliyet ve rekabet zincirlerini koparıp ürünlerini istedikleri fiyata satmışlardı.

Şimdi fiyatlar normalleştikçe Amerika’da enflasyon da düşüyor; fakat aynı dönemde hükümetler de faiz oranlarını beklenmedik ölçülerde artırdı.

Büyük soru: Acaba enflasyon oranındaki düşüş, şirket kârlarının düşüşünden mi yoksa faiz oranı artışlarından mı kaynaklanıyor?

Hangisinin ne kadar etkisi var doğrusu henüz bilmiyoruz.

Sayın Şimşek yayınladığı mesajda Mayıs 2023’te 60,1 milyar dolar olan cari açığın Ocak 2024’te 37,5 milyar dolara düştüğünü keyifle belirtiyor.

Daha önceki yazılarımda defalarca belirttiğim bir olgu var: Türkiye her yıl en az 230 milyar doları ithal olmak üzere 330 milyar dolar civarında sanayi malı tüketiyor.

Dünyadaki fiyat azalışları Türkiye’nin cari açığını olumlu etkiledi fakat enflasyonu da etkiledi mi, belli değil.

Çünkü bizim ithalatçıların çoğu mesela otomobil üretici ve ithalatçıları (Doğuş, TOFAŞ ve FORD) 2022 ve 2023 yıllarında oluşan kârlılığı azaltacak bir talep azalışıyla henüz karşılaşmadılar; yayınladıkları bilançolarda, yüksek kârlılıkları devam ediyor.

Türkiye son yirmi yılda iki kez faiz oranlarını ciddi oranlarda düşürebildi.

Birincisi 2001 krizinden sonraki dönemde ve ikincisi Sayın Murat Çetinkaya’nın faizleri 17,75’ten %24’e yükselttiği dönemde.

Fakat her ikisinin de çok önemli bir destekçisi vardı.

2003’ten sonra hem IMF hem de yabancı fonlar adeta Türkiye’ye para yağdırmışlardı. TL değerlenmiş, ithal ürünler ucuzlamış ve fiyatlar adeta donmuştu.

Sayın Murat Çetinkaya döneminde de, yabancı fonlar kadar etkili bir olgu yaşandı: “128 milyar dolar” satıldı.

“128 milyar dolar” satılarak TL’nin değerlenmesi sağlanmış ithal ürünler ucuzlamıştı.

Enflasyonun bileşenleri ve enflasyonla mücadele gerçekten çetrefilli ve zor bir konu.

Üstelik ne yurtdışından beklenen fonlarda bir hareket var ne de TCMB’nin satabileceği ilave bir “128 milyar dolar”ı.

Galiba, 2028 seçimlerine de en az %30 enflasyonla gireceğiz.

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum