Türkçeye sırtını dönenler

15-24 Şubat tarihlerinde ATO Congresium Sergi Salonu’nda açılan 13. Ankara Kitap Fuarı’nı ziyaretimde dikkatimi çeken hususlardan biri de fuara katılan yayınevlerinin isimleri oldu. Son yıllarda giderek artan bir şekilde yabancı isimlerin tercih edilmesi yayınevi isimlerinde de yaygınlık kazandı. Not defterimde kayıtlı bu isimleri bir kitap fuarı bağlamında paylaşmak istedim. Dolayısıyla sıralayacağım isimler ‘Türkçeye sırtını dönen’ yayınevlerinin bir bölümü. Tamamı listeyi ikiye, üçe katlar.

Türkçe isim koymayı gerekli görmemek, ki buna sergi salonunu Congresium diye adlandıran Ankara Ticaret Odası yönetimi dahil, kendisini Türk-İslâm dairesinin dışında konumlandırmak tercihinin görünür kılınması olarak nitelenebilir herhalde. Nitekim bu yayınevlerinin yayınları büyük ölçüde bu hükmü doğrulamaktadır. Boşuna’ismiyle müsemma’ denilmemiş. Paylaşacağım isimlerin çoğunluğu 2000’li yıllarda kurulan yayınevlerine ait. Bunlara bakarak da dilimizin artarak devam eden bir suikasta maruz kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte isimler: Adeda, Agapi, Alfa, Aranus, Argedon, Arkadya, Artemis, Cinius, Cosmo Star, Dinazor, Domingo, Eftalya, Eos İletişim, Ephesus, Epsilon, Everest, Galeati, Ganj, Gingo, Historia, Hoton, İndigo, İthaki, JBC, Kafka Okur, Karina, Kashna, Kripto, Kronik, Liberte, Libros, Librum, Literatür, Lopus, Maya, Mental, Metis, NotaBene, Novella, Olimpia, Olimpos, Pales, Paloma, Pamiray, Panama, Parodi, Pegasus, Pinus, Pogo, Profil (dairenin içinden amma, isme ne demeli?), Saraswata, Seyla, The, Trend, Tudem, Zeplin.

Fuarda sahaflar da var, onların hiçbirinin isimleri aslımıza yabancılaşmış değil, sahaflığın ruhuna uygun. Hiç değilse bununla müsterih olalım.

***

Yine güncel bir olgu ile devam edelim. Yazılarımın konusu, biraz da işim gereği (Cümle Yayınları yayın yönetmenliği yapıyorum) daha çok gazetelerin kitap ekleri oluyor. Takip ettiğim eklerden biri de Cumhuriyet Kitap. Cumhuriyet gazetesi künyesinde isim değişikliği en fazla olan gazete galiba. Gazete hemen hiç değişmese de, sürekli birileri gelip birileri gidiyor. Bu ‘yenilenme’ nihayet kitap ekine de yansıdı, 28 yıldır yayın yönetmenliğini yapan Turhan Günay ve ekibi gitti, yeni yazarlarla Turgay Fişekçi geldi. Günay bu işin neredeyse geleneğini oluşturmuş, üstelik gazetenin imtiyaz sahibi ile daha geçen yıl cezaevi beraberliği de olan, fakat edebiyatçı kimliği olmayan bir gazeteci ve kültür adamı. Fişekçi ise hem geçmişte bu işi yapmış hem de önde gelen edebiyatçılarımızdan. İyi bir seçim olduğu söylenebilir.

Turgay Fişekçi yönetiminde çıkan 14 Şubat tarihli ilk eke ilişkin bazı notlarımı paylaşayım: Cumhuriyet Kitap’ın yeni yazarlarından biri de Onur Bilge Kula. Alman Dili ve Edebiyatı profesörü olan Kula, Ertuğrul Günay’ın bakanlığında Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü de yapmış bir isim. Köşesine Dil ve Yazın başlığını seçmiş. “Bir halk varlığını nasıl kalıcılaştırır?” başlıklı ilk yazısında nerede yazdığını kestirememiş bir yazar intibaı doğurmakta. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, gazetede yayımlanabilecek yazıyı kitap eki için kaleme almış. Neden böyle düşündüğümü yazının daha ilk cümlesini aktardığımda siz de farkedeceksiniz: “Neredeyse bir yıldan beri Türkiye’nin ‘beka’, bir başka deyişle, varlığını sürdürme, kalıcılaştırma sorunu ile karşı karşıya olduğu sürekli yinelenmektedir. Amaç, insanlarda endişe ve korku uyandırmak ve böylece var olan düzeni sürdürmektir.” Beka meselemizi böyle ifade etmek, ne ölçüde vatanseverlikle bağdaşır bir yana, yazısında kullandığı dil de bir hayli sorunlu. “Öz dilini kullanmaktan kaçınanlar, öz varlığı ne ölçüde sürdürebilir? “derken muradı miadını çoktan doldurmuş ‘öztürkçecilik’. “Anımsatmakta yarar var: Türk ulusu tümel istencinin ürünü olan Kurtuluşu Savaşı ile…” (Kurtuluşu yazarak dikkat ve özenle yazmadığını da gösteriyor. ) Koyu yazdığım kelimelerin anlamını kaç okuru anlar acaba? “Olmaz öyle şey” dedirtecek cümleler de kuruyor: “Her dilde sayısız yazınsal yapıt üretilmesinin nedeni dilin estetik olarak tüketilmezliğidir.”

Yeni yazarlardan biri de Tahir Abacı. Köşesinin ismi Kitaplı Kahve. “El yazması kitaptan sayısal kitaba…” başlıklı yazısında tırnak içinde verse de gereksiz yere yabancı tabir kullanmaktan kaçınmıyor: “Örneğin ‘dökümanter’ (doğrusu dokümanter) çalışmaları da olan Behçet Necatigil…” Bir başka cümle: “Metinlere ulaşmanın kolaylaşması, hem çalıntıların artmasını,’copy pres’ yöntemini…” Kitapların kısa tanıtımlarının yapıldığı Vitrindekiler bölümü devam ettiriliyor. Güneş Ayas’ın “Müziği Boğan Gürültü” kitabının tanıtım cümlelerinden: “… Zeki Müren gibi ikonik bir ismin kariyerinin…” Köşesini sürdüren tek isim şimdilik Cevat Çapan. Şiir Atlası adı altında uzun süredir yabancı şairlerden kendisi veya başkaları tarafından Türkçeye çevrilen şiirleri, şairini kısaca tanıtarak yayımlıyor. Bu Ek’te Nazmi Ağıl tercümesiyle 16. yüzyıl İngiliz şairi Philip Sidney’in şiirine yer vermiş. Tercümedeki gariplikler üstad Cevat Çapan’ın dikkatinden kaçmış olsa gerek. Örnekleyelim: “Aşk Yunan’da doğdu da, sonra kaçtı evinden, / Türkleşip sertelen kalp ok işlemez olunca.” İkinci mısra için Ağıl şu dipnotunu düşmüş: “Kıbrıs, Türkler tarafından 1573’te fethedilince Afrodit’in oğlu Eros oraları terk eder.” Gel de şaşma böylesi bir dipnotuna!’ Vay anasına’dedirtecek bir mısra daha: “Ve göğüsleriyle ‘ceeh’ oynamak düşünürsün.” Bir başkası: “Her karattan güzeli sevmeye ilk görüşte.” Güzeli sevme kütle birimli karatla nasıl tavsif edilebilir?

Bu başlangıç Turgay Fişekçi için iyi bir not değil.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum