KURAMER rivayetlerinde ‘Kizbü’r-Râvi’ (yalancılık) sorunu

KURAMER (Kur’an Araştırmaları Merkezi) epey zamandan beri dinî, ilmî ve akademik alanda mafyatik yapılanma heveslisi oldukları gözlemlenen birtakım çevrelerin sürekli olarak dillerine doladıkları ve hakkında ileri geri konuştukları bir kurum olma talihsizliğine maruzdur. Bu kurum hakkında üretilen dedikodular ve asılsız iddialar tarihteki bilindik hadis uydurma geleneğini anımsatır. Ne ironiktir ki söz konusu dedikodular ve iddialar, lisans öğrenimini Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nde tamamlayıp akademik unvanlarını İlahiyat-Hadis alanından devşiren ve zayıf, hatta mevzu (uydurma) olanları da dâhil İslâmî kaynaklardaki hemen hiçbir hadis ve habere kıyamayacak düzeyde titizlenen bazı isimlerin ağzından çıkmaktadır. Mesela, hadis alanında doçent unvanı taşıyan birisi Seriyye adlı dergide yayımlanan röportajında, “KURAMER (Kur’an Araştırmaları Merkezi) diye bir müessese var” dedikten sonra şu iddialarda bulunmaktadır:

Diyanet Vakfı destekliyor… Bazı firmalar destekliyor... Bu müessese Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 29 Mayıs Üniversitesi’ne bağlı bir Kur’an Araştırmaları Merkezi... Burada görev yapan akademisyenler var. Geçen sene mi, evvelki sene mi duyduğum rakam, tahkik etmedim, sadece duyum, bunun altını çizerek söyleyeyim, o akademisyenlere KURAMER binası içinde geçirdikleri her saat için takdir edilen miktar o zaman 300 liraydı. Bir akademisyen KURAMER’e gitse, 3 saat otursa, bir günlüğü 1000 lira... Otuz gün yapsa bunu 30.000 lira... Bu adam niye öğretmesin ki kardeşim? KURAMER’e niye çalışmasın ki? Ayda 30.000 lira para geliyor oradan adama... Ki bu, bizim gördüğümüz... Arkadaşlar, o baştan adını andığım uluslar üstü vakıfların, müesseselerin akıttıkları paranın haddi hesabı yok!…”

***

Hadis doçentinin rivayeti -Seriyye dergisinden harfi harfine iktibasla- aynen bu şekildedir. KURAMER hakkındaki rivayeti/haberi “semâ/işitme”(!) tarikiyle aktaran doçent, klasik hadis usulündeki ölçütlere göre râvinin adalet ve/veya zabt sıfatını ortadan kaldıran kusurlarla ilgili on başlıktan (metâin-i aşere) birincisi olan “kizbü’z-râvi” (yalancılık) vasfıyla kınanmayı hak etmektedir. Doçent râvimiz kulaktan dolma bilgileri gerçekmiş gibi aktardığı ve böylece KURAMER hakkında menfi algı yaratmaya çalıştığı için “fısku’r-râvi” vasfıyla anılmaya da layık görünmektedir. KURAMER’E dair asılsız haber uyduran ve uydurma haberleri gerçek gibi anlatan bu hadis doçenti -kendisinin de pek itibar ettiği klasik hadis tenkitçiliğine ait terminolojiyle konuşursak-, “müttehemün bi’l-kizb” (yalancılıkla itham edilesi), “müttehemün bi’l-vaz‘” (uydurmacılıkla itham edilesi), “ruknün min erkâni’l-kezib” (yalanın elebaşlarından biri), “menbau’l-kezib” (yalan kaynağı), “kezzâb” (yalancı ve sahtekâr), “vaddâ‘” (uydurmacı), “effâk” (iftiracı) gibi sıfatları da akla getirmektedir.

Uydurma rivayete konu olan meselenin aslı şu ki bilim kurulu üyesi olduğum zaman zarfında bizzat muttali olduğum üzere KURAMER bünyesinde kadrolu olarak sadece üç çalışan (genel koordinatör, idari görevli ve hizmetli) mevcuttur. Akademik düzeyde ise tam zamanlı olarak sadece yayın kurulu başkanlığı da yapan tek kişi bulunmaktadır. Bu kişiye ödenen ücret üniversitede görev yapan bir profesörün maaşının yarısı civarındadır. KURAMER’de araştırmacı olarak çalışan diğer bütün akademisyenler ise sadece ilmî projeler kapsamında ürettikleri eserlerden piyasa rayici sınırlarında telif ücreti almaktadır. Dolayısıyla KURAMER bünyesinde saatlik ücret veya maaş alan hiçbir akademisyen-araştırmacı bulunmamaktadır. Öte yandan, KURAMER hiçbir kamu kaynağı kullanmamaktadır. Daha açıkçası, KURAMER’in Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi gibi kurumlarla hiçbir mali ilişkisi bulunmamakta ve bu kurumların bütçesinden hiçbir mali kaynak kullanmamaktadır. Hâl böyleyken, pek ahlakçı râvimizin hiçbir ahlâkî kaygı gözetmeksizin, “KURAMER’de çalışanlar günde üç saat otursa saatliği üç yüz liradan ayda 30 bin TL para alırlar” gibi bir haberi/rivayeti nasıl uydurabildiğini anlamak pek mümkün değildir. Kaldı ki haber/rivayet uydurmanın da az çok bir adabının bulunması gerekir.

***

Dinî alanda sürekli olarak eskinin kıymetinden, geleneğin mübarekliğinden, ilmî ve ahlâkî dürüstlükten dem vuranlar, belli ki bu hassasiyetlerin sadece kendilerine yönelik eleştirilerde dikkate alınması gerektiğini düşünmekte, ancak kendilerinin başkalarına yönelik eleştirileri söz konusu olduğunda, -bahse konu râvimizin röportajındaki, “Cumhurbaşkanı niye falan falan konularda bizi rahatsız eden şeyler söylüyor? Niye söylemesin ki? Cumhurbaşkanı’nın yanına vazgeçemeyeceği, müstağni davranamayacağı kaç kişi koyduk da, onlar da ona doğruyu gösterdi de buna rağmen Cumhurbaşkanı yanlışta ısrar etti?” ifadesinden de az çok anlaşılacağı üzere, “Biz hem devletin hem dinin hem İlahiyat akademyasının sahibiyiz” havasına girdiklerinden-, kendilerini her türlü ahlâkî kuraldan muaf gibi görmekte, hatta yeri geldiğinde yalan söyleyip iftira üretmeyi Allah yolunda cihad gibi telakki etmektedirler. Hâsılı kelam, klasik Arapça metinlerde harf-i cerrin müteallakını bulmayı ilim sanan ve doğru düzgün şekilde üniversite havası solumamış olan “medrese kaçkını” tipleri sokaktan toplayıp akademiye doldurduğunuz zaman, akademik alanda ilmî katma değer üretmek yerine “mekrü’l-leyl ve’n-nehâr” fehvasınca sabah-akşam haset, nemime, desise gibi reziletlerle ömür tüketilip kaynak heba edilmesini yadırgamamak gerekir.

YORUMLAR (77)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
77 Yorum