Yarı yoldan ziyade Trump’tan uzak yarı yoldan ziyade Putin’e yakın

Şurası açık: Rusya’nın ve İran’ın Suriye politikalarıyla Türkiye’nin talepleri bağdaştırılamaz.

Rusya ve İran Esed rejiminin Suriye toprakları üzerinde pürüzsüz, sorunsuz bir hakimiyetini istiyor.

Türkiye, iç savaşın yeni başladığı günlerdeki “Bu iş birkaç ay içinde biter. En kısa zamanda Şam’a gidip Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyup Emeviye Camii’nde namaz kılacağız” söyleminin artık çok uzağında.

Şu kadarına razıyız:

Sayıları -eğer İdlib rejimin kontrolüne geçerse- 6 milyona dayanacak olan Suriyeli sığınmacıların yaşayabileceği bir Suriye kurulsun.

Bu haklı bir düşünce.

Haklı, ama sahadaki gerçeklikle uyumlu değil.

Esed rejimi Suriye’de ılımlı-ılımsız her çeşit muhalif unsuru hiçbir insani kaygı gütmeksizin imha ederken...

Bu vahşet sebebiyle milyonlarca Suriyeli evini yurdunu terk edip Türkiye’ye, Ürdün’e sığınırken...

Herhalde Suriye’nin temizlendiğini, ülkenin rejim tarafından daha kolay yönetilebilir bir demografik yapıya kavuştuğunu düşünüyordur.

Belli ki Rusya ve İran da sivillere yönelik katliamları umursamıyor.

Siz de seyrettiniz mi?

Yüzünde kırık dökük bir gülücük, çocuğun.

“Nerede ceketin” diye soruyor adam.

Çocuk mahzunlaşıyor. Tebessümü uçup gidiyor.

Güzel gözlerinden yaşlar süzülüyor.

“Ma ‘ındî.”

“Yok ceketim.”

“Babam öldükten sonra bana kimse ceket almıyor.”

Allah belasını versin kim yetim bıraktıysa o çocuğu!

Devletlerin umurunda mı o çocuğun babasız kalması?

Kıymeti var mı bir yetimin gözyaşlarının?

‘Var’ diyene inanmayın. Yalan!

Katliamların sonunda elde edecekleri siyasi sonuç onlar için daha kıymetli.

Devletlerin bakışı acımasız.

Bir yere yazmasalar da fiilen takip ettikleri ‘insanı öldür ki rejim yaşasın’ şiarıdır.

Türkiye’nin Suriye politikasının ABD’nin bakışı ile de bağdaştırılması mümkün değil.

ABD, YPG’yi himaye ederek Rusya ve İran’a kaptırdığı Suriye’den kendisine sadık bir parça kopartmak istiyor.

Türkiye, sınırındaki YPG varlığını ‘vatanın bölünmez bütünlüğü’ne yönelik bir tehdit olarak görüyor.

Türkiye’yi bilhassa Suriye meselesinde Rusya’ya yaklaştıran sebeplerden biri ABD’nin YPG’den hiçbir şekilde vaz geçmemesidir.

YPG’ye kızıp ABD’den uzaklaşmamıza memnun olan ve bize ‘stratejik ortak’ payesi veren Rusya, Idlib’de rejimle karşı karşıya geldiğimizde suratını asıyor.

Aynı çelişkileri bir başka stratejik ortağımız ABD ile de yaşıyoruz.

Fırat Kalkanı’nda, Zeytin Dalı’nda, Barış Pınarı’nda kaygılı mesajlar yayınlayan, bize abuk subuk mektuplar yollayan ABD, Rusya’yla aramızda bir sorun baş gösterdiğinde “Yanınızdayız. Arkanızdayız” demeye başlıyor.

Bununla da kalmıyor, senelerdir kendi lisanlarıyla YPG’nin PKK’nın uzantısı olduğunu anlatamadığımız Amerikalıların lisanı çözülüyor, şakır şakır Türkçe konuşmaya başlıyorlar.

“Şehitlerimiz var” diyebilecek kadar!

Peki ne demek, yanınızdayız, arkanızdayız?

Aslında hiçbir şey demek değil.

Bizim arkamızda değiller, Rusya’yla ihtilafa düşmemizin arkasındalar.

Suriye’deki duruşumuz, iki stratejik ortağımızın politikasıyla da bağdaşmıyor.

ABD, Rusya ve Türkiye şimdiki konumlarında ısrar ettikçe bağdaşması da mümkün değil.

İlk düğmeyi yanlış iliklemiştik.

Sonraki düğmeyi de Putin’in gömleğine ilikledik.

Bir çelişkinin içindeyiz ve kimsenin kafasında çelişkiyi halledecek bir formül yok.

Şimdi, yarı yoldan ziyade Trump’tan uzak, yarı yoldan ziyade Putin’e yakın, bir savaşın eşiğine geliyoruz.

Bunun sevinilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum.

İnşallah bir çıkış yolu bulunur.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum