Duayı Yaşamak

Nerede okuduğumu tam olarak hatırlamıyorum. Bu yazıdan önce muhtemel kaynakları tekrar taradım ama bulamadım. Özetle bir gün, bir büyük adamın şöyle bir iddiasını okumuştum: "Şöyle iyi seçilmiş 20 kitabı okumak bir insana ömründe yeter de artar bile!"

İyi seçilmiş kelimesinin altını çizerek, bu sözü onayladığımı söyleyebilirim.

Şu sıralar böylesi kitap listeleri meşhur biliyorsunuz, Bill Gates'in önerdiği 20 kitap, Zuckenberg'in okuduğu 20 kitap, İlber Ortaylı'nın tavsiye ettiği 20 kitap; mezun olmadan önce okumanız gereken, ölmeden önce okumanız gereken 20 kitap!

Listeye adını verecek kadar ünlü biri olmasam da benden böyle bir liste hazırlamam istense, sanırım listeye alacağım kitaplardan ilki Duayı Yaşamak isimli kitap olurdu.

Okuduğum günden itibaren hayatımın önemli motor güçlerinden biri olan dua mefhumunu anlamama yardımcı olan, harikulade bir eser. Necmettin Şahinler'in kaleme aldığı bu eser duanın enfes gücüne kapı aralıyor.

Kitabı okuduğum andan beridir dualarımın kabul olmamasından değil, dua edememekten korkuyorum. Yine kitapta gönül insanı Şahinler'in vaaz ettiği gibi duamı kabul edecek olan gücün, beni duaya çağıran sesin sahibi olduğunu biliyorum.

Sadece bu kadar da değil, Allah kabul etmeyeceği duayı kuluna nasip etmez diyerek daha kitabın en başında yaptığı iktibas ile gönüllere sürur veren bir önemli eser.

Dua öylesine mühim ki, rabbinin katındaki kulun bütün ehemmiyeti bu eylemde saklı.

Kur'an-ı Kerim'de buyurulduğu gibi, "Duanız olmasa rabbinizin katında ne ehemmiyetiniz var?"

Biraz daha rasyonalize ederek, batılıların çekim yasası diye çarşı pazara çıkardığı, Secret diye ambalajladığı bu açık seçik gerçek işte bu.

Buraya kadarki satırları bir kitap tanıtımı için yazmadım. Zaten söz konusu kitabın bendenizin yapacağı reklama ihtiyacı da yok.

Neden bu kitabın aklıma geldiğini anlatmam için sizi 10 yıl öncesine götürmem gerekiyor.

10 yıl önce, oğlum dünyaya gelmeden biraz önce konservatuar opera sınavlarına hazırlanıyor idim. O dönem gerçekleşmesini çok istediğim, dua ettiğim bu iş o tarihte bir türlü vuku bulmadı.

O dönem sınavda söyleyeceğim antik bir arya seçmiş, sınava iki dirhem bir çekirdek giyinerek gitmiş, fakat istediğim sonucu alamamıştım.

Sınav için hazırladığım antik arya bugün dahi aklımda. Notayı okumadan, neredeyse eksiksiz söyleyebilirim.

Gel zaman git zaman yolumuz bu köşenin gediklisi okurun bileceği gibi gurbete düştü. Buraya Temmuz ayında gelir gelmez tekrar bir deneme için Malta The School of Music'in Classical Voice bölümüne başvurdum. Bizdeki Şan bölümüne denk düşüyor.

Eylül ayı için odisyona, yani imtihana çağırdılar. Tam o esnada ailem birleşme için Malta'ya geldiğinden vakit bulup odisyona katılamadım.

Artık bir şeyleri gündemimden çıkartmam gerektiğini hissetmeye başlamıştım. Yavaş yavaş hayallerinin elini ayağını titrettiği tutkulu bir adamdan, ayakları yere basan rasyonel bir adam olmaya giden metamorfozumu, Gregor Samsa'nın kendi bedenininin örümceğe dönüşmesini izlemesi gibi hayretle ve üzülerek izliyordum.

Türkiye'den Malta'ya son dönüşümde, hiç adetim olmadığı üzere uçaktaki televizyondaki içeriklere bir bakmak geçti içimden. Belgeseller kısmında Pavarotti'nin hayatını konu alan 2019 yapımı belgesel-film'e denk geldim. Pavarotti'yi severdim. Bir fırıncının oğlu olarak kilise korosunda başlayan ve dünya starlığı ile taçlanan müzikal kariyeri benim için de bir rol modeldi bir zamanlar. (Film sayesinde Pavarotti'nin öğretmen olduğunu da öğrendim.)

Film bittiğinde aklımda tek bir soru vardı: Ya hu ben bu işin peşini neden bıraktım, neden opera eğitimine devam etmedim?

Döner dönmez yaptığım ilk iş Malta'daki okula e-posta göndermek oldu. Eylül ayındaki odisyona katılamadığımı, gelecek yıl tekrar bir şansımın olup olmadığını sordum.

Gelen yanıt inanılmazdı. Akademik yılın ortasında olmamıza rağmen şan sınıfında boşalan kontenjan nedeniyle tekrar odisyon yapılacağını bildirdiler. 1 hafta sonrasına tarih verdiler.

Şimdi sıra yol yordamını bilmediğim Malta'daki odisyon hakkında bilgi almak, bir mucize demek olan 1 hafta içerisinde bir şarkı seçip hazırlanmaktı. Şarkı konusunda 10 yıl önceki hazırlığım imdadıma yetişti. Şarkıyı bir iki kez dinleyip hafızamı tazeledim.

Malta'da kilise korosunda söylediğini bildiğim Marina ismindeki eski bir iş arkadaşıma derhal yazdım. "Ya Marina, odisyon için tarih aldım ama ne yapacağımı bilmiyorum. Allah rızası için biri beni dinlese birkaç öneride bulunsa?"

Marina'nın tanıdığı bir Soprano sesimi dinlemeyi ve sınav hakkında bilgi vermeyi kabul etti. Sesimi dinledikten sonra denememin yerinde olacağını ama bu işlerin sınavdaki performansa ve odisyona katılacak diğer adaylara bağlı olduğunu söyledi. Sonuçta limitli bir kontenjan için seçim yapılacak ve en iyi olan seçilecekti, haklıydı!

Bir sorun vardı, sınavda bana eşlik edecek, hiç değilse birlikte prova yapabileceğim bir piyanist bulmalıydım!

Maalesef piyanist bulamadım. Hangi kapıyı çaldıysam bir hafta sonrası için takvimlerinin dolu olduğunu söylediler. Onlar da haklıydı, çok yakın bir tarihte kendilerinden prova ve eşlik talep ediyordum.

Daha önce Malta'da başka bir konu hakkında yazıştığımız birinin sosyal ağ profili dikkatimi çekti. Kendisi ile yazıştığımız konu inanç düzleminde bir konuydu ve o dakikaya kadar mesleği ile hiç alakadar olmamıştım. O da neydi, yazıştığım kişi piyanistdi. Özür dilyerek konuya girdim. "Bayan XXX, sizinle yazıştığımız husus çok farklı biliyorum. Ama tuhaf bir şeyler oluyor! Piyaniste çok ihtiyaç duyduğum ve bulamadığım bir an sizin piyanist olduğunuzu farkettim. Gelecek Cuma bir odisyona katılacağım ve eşlik için bir piyaniste ihtiyacım var. Bana yardımcı olur musunuz?"

Karşı taraf da şaşırmıştı. Yani şaşırdığını kendisi sonra dile getirdi. Her ne ise buluşup provamızı yaptık, aryayı söyleyeceğim tonu belirledik.

Sınav için hazırdım. Yani kendi namıma fiili duamı yapmış, hayrlı neticelerle karşılaştırması için kavli duamı da yapıp okulun yolunu tutmuştum.

Sınav salonuna girdiğimde ne göreyim. Beni sınav yapacak jüri hastalandığı için karşımda sesimi dinleyen soprano ve bir gün önce bana eşlik eden piyanist var.

"Ne kadar da şanslı birisin!" dediler.

Parçamı okudum, işitme sorularını eksiksiz cevaplamaya çalıştım.

Çıktığımda hâlâ şaşkındım.

10 yıl önce tüm kalbimle ettiğim bir duanın gerçekleşmek üzere olduğunu hissediyordum.

10 yıl önce hazırladığım parçayı okumuştum. Başka türlü bu kadar kısa bir sürede bir parçaya hazırlanmak, çok uzun bir ara vermiş biri olarak neredeyse imkansızdı. Hakk Teala 10 yıl önceki emeği zayi etmemiş, işte bugün semeresini toplamayı nasip etmişti.

1.5 hafta sınav sonuçlarını karnımdaki müthiş ağrılar ile bekledim. OKula her gün mail atıp muhtemelen yetkili hanımefendiyi bıktırdım.

Sonuç nihayet geldi, okula kabul edildiğimi öğrendim.

Duam 10 yıl sonra kabul oldu, bahtiyarım.

10 yıl önce çok üzgün, belki de duamın kabul edilmediğini düşünerek buruktum.

Bu 10 yıl içerisinde hayatımda vuku olan değişikliklerden biri de Duayı Yaşamak isimli kitaptı.

Duamın kabul olmamasından değil, dua edememekten korkuyordum.

Bu hikâyeyi anlattığım aile dostumuz Julian "Keşke piyango bileti alsaydın" dedi.

Bunun şans olduğuna tabii ki inanmıyorum. Ben duamın kabulüne yoruyorum.

Geçen gün oğluma bir nasihatta bulundum, "Köftehor bir şeyi isterken dikkatle iste; ne zaman ve hangi şartlar altında olacağını bilemezsin."

Duam kabul olduğu için bahtiyarım, çok heyecanlıyım; hepsinden önemlisi duamı kabul eden merciye sonsuz müteşekkirim.

Şimdi de muvaffakiyetler için siz okurlardan dua bekliyorum.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum