Topluma yakışmayan hareketlerden nasıl kaçınabiliriz?

Topluma yakışmayan hareketlerden nasıl kaçınabiliriz?

Her türlü aşırılıktan kaçınmak için, insanların kendi iç alemlerini bu gibi aşırılıklara karşı telkinlerle koruması gerekir.

SORU: Bazen tek başınayken hiç yapmadığımız hatta hayalimizden bile geçmeyen bazı yanlış hareketleri (lakaytlık, ciddiyetsizlik, kahkaha, aşırı gülme...) toplum içinde yapabiliyoruz. Bunun sebebi ve çözümleri nelerdir?

CEVAP: İnsandaki duyguların dış dünyaya tezahür etmesi için kişinin iç aleminde bir mâkes bulması gerekir. Mesela, ağlamak için iç alemimizde üzüntülü  bir duygu, gülmemiz için de sevinçli bir duygu yaşamamız gerekir.  Bu sebepledir ki, cenaze başında gülmek, düğünde ağlamak insanlar tarafından normal bir davranış olarak kabul edilmemektedir. Çünkü, bu gibi anormal davranışlar, iç alemimizdeki samimiyetsizliği ve ciddiyetsizliği haber vermektedir.

İç duygularımız ile dışa yansıyan davranışımız, -eksi-artı kutuplar arasındaki ters orantılı bir çekicilik gibi değil- doğru orantılı bir çekiciliği sözkonusudur. Bu normal fıtri kural işlerse, sevinçli ortamlarda gülmek, hüzünlü ortamlarda ağlamak (veya bu iki duygunun yansımasına temayül etmek) sözkonudur.  Bunun gibi, mecliste mizahın yapıldığı bir ortamda ciddiyet, ciddiyetsizlik olarak telakki edilebilir. Keza, her kesin ciddi durduğu bir mecliste laubali tavırlar sergilemek normal bir davranış  biçimi değildir.

Bu kaidelerden hareketle şunu diyebiliriz:

a. Ciddi bir mecliste gayr-ı ciddi bir tavır, a-normaldir.

b. İnsanların meşru dairede eğlendiği bir ortamda, ciddi tavırlar ortaya koymak ağırbaşlılık değil, anormalliktir.

c. Bu tür yanlış hareketlerin kaynağı yorgunluk, aşırı üzüntü, sıkıntı veya aşırı sevinç olabilir.

Bazen gün boyu ciddi işlerle meşgul olan zihin eğlenmek ister; ortamını bulunca eğlenir. Hatta bu ortamı bulmadığı zamanda da eften-püften bahaneler bulup gayr-ı ciddi, laubali tavırlar sergileyebilir. İnsanların mizaçları da bu konuda etkilidir. Bazıları genel olarak aşırı tavırlara meyillidir. normal gülmek veya tebessüm etmek yerine kahkaha atmak bu temayülün bir sonucudur.

Her türlü aşırılıktan kaçınmak için, insanların kendi iç alemlerini bu gibi aşırılıklara karşı telkinlerle koruması gerekir. Bu telkinler dini olduğu gibi sosyal içerikli unsurlar da olabilir. Örneğin; “Hz. Peygamber hiç kahkaha ile gülmemiş” olduğunu telkin ederek gülümsemeyi veya az gülmeyi başarabilir. Yahut,  “Benim gibi bir adama kahkaha ile gülmek yakışmaz...” türünden telkinler iyi gelebilir. Tabii ki, bu telkinler bir anda tesirini göstermez. Bunu hayat boyu sürekli bir uyarı halinde tekrar etmek gerekir.  Sık sık ölümü ve ölüm ötesi hesabı hatırlamak da aşırı davranışlara güzel bir reçetedir.

d. Şuna çok dikkat etmek gerekir: Niyet -son derece önemli olmakla beraber- fıtri/tabii haller konusunda, tam bir zehirdir. Normal davranışı altüst eder. Mesela: Bir kimse, tevazu göstereceğine veya ciddi ve ağırbaşlı olacağına niyet etse sittin sene çabalasa gerçek bir mütevazı, ağırbaşlı bir adam olamaz. Çünkü bu konudaki niyet samimiyeti değil, tesannuu, yapmacık hareketleri temsil eder.

Allah sıkıntısız bir hayat yaratamaz mıydı?

SORU: Allah hikmete uygun olan ve zıtlıklar olmadan merhameti hissedebileceğimiz bir hayat yaratamaz mıydı? Eğer yaratabilecek güçteyse bunu neden yapmamıştır? Neden bunu yapmak yerine sıkıntı çektiğimiz şu hayatı yaratmıştır?

CEVAP: Allah her şeyi yaratmaya kadirdir. Soruda temenni edilen hususlar ilahi adalet ve hikmete uygun düşmemiş ki, hayat tarzı öyle yaratılmamıştır. Allah, bilenlerle bilmeyenleri, dürüst olanlarla kirli işler yapanları ayırmak için  imtihan koymuştur. İmtihanın adalet ölçülerine göre cereyan etmesi için sorularda zıtların olması gerekir. Çünkü bu imtihan, uygulamalı olarak cereyan eden fiili ve sözlü bir mülakattır. Ve bu soruların hepsinin kopyası verilmiştir. Örneğin; emirlerin cevabı “emre itaattir”, yasakların cevabı ise “yasakları çiğnememektir.”  Nimetlere karşı şükür etmek, nikmetlere/sıkıntılara karşı ise sabır göstermektir.

Emir ve yasaklardan bazılarının hikmetinin kapalı olması da bir imtihan sorusudur. Bu sorunun cevabı iki şekilde verilebilir. Birincisi: Allah’ın verdiği akıl ve diğer insani donanımlarını kullanarak bu hikmeti keşfetmek.. İkincisi, bilinmesi güç görülen bu soru karşısında teslimiyet göstermek.. Yani “bunun elbette bir hikmeti var, fakat ben bilemiyorum..” diyebilmek..

Sorudaki temenniler, bir anlamda imtihanın yapılmaması yönünde bir arzuyu seslendirmeye yöneliktir. Halbuki Allah bu soruya da cevap vermiş ve imtihanın hikmetinin bir gereği olduğunu bildirmiştir. “Eğer dileseydik bütün insanlara hidayet verir, doğru yola koyardık (hepsini imtihansız cennete koyardık). Lâkin ‘Cehennemi (açtığım imtihanı kazanamayan) cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım’ hükmü kesinleşmiştir” (Secde, 32/13). Demek bize düşen, değişmesi imkânsız olan imtihan şeklini kurcalamak değil, imtihanı kazanmaya gayret etmektir.

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN